"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Hz. Muhammed’in (asm) Peygamberliğine imanın temelleri

Hüseyin Şahinoğlu
19 Nisan 2020, Pazar
Kelime-i tevhid ekseninde düşündüğümüzde, imanın ilk rüknü “Lâ ilâhe illallah: Allah’tan başka ilah yoktur”, ikinci rüknü ise “Muhammedün resûlullah: Muhammed Allah’ın peygamberidir” şeklinde ifade edilen hakikat olup, mü’min bu iki hakikati tasdik eden kimse demektir.

Tasdik etmek, yani doğrulamak ise ya kültürden devşirilen bir anlayışla olur ya da belli bir argümana yahut argümanlar dizisine bağlı olarak gerçekleşir. Bilindiği gibi, bunlardan ilki taklit, ikincisi tahkiktir. Makbul olan tahkike dayalı imandır. Peki, imanın ikinci rüknü olan Hz. Muhammed’in (asm) peygamberliği nasıl tahkik edilebilir? Hangi usûl ya da metodoloji ile bu gerçekliğe ulaşılabilir? Başka bir ifadeyle onun peygamberliğinin temelleri nelerdir?

İman konularını aklî bakımdan ispat etmek üzere ortaya çıkıp gelişmiş olan “ilm-i kelâm” kaynaklarına göre, diğer peygamberler gibi Hz. Muhammed’in (asm) peygamberliği de; ayın ikiye ayrılması, mi’raca yükselmesi, haber verdiği gaybî şeylerin dediği gibi çıkması… v.b. onun gösterdiği mu’cizelerle temellendirilir. Peki, günümüz insanları olarak bizler bu mu’cizeleri görmedik, görmüyoruz, onun risaletini nasıl onaylayacağız? Bu soruya yine ilgili literatürde, onun en büyük mu’cizesi olan Kur’ân ve Kur’ân’ın muhteviyatı ile onun şahsî ahlâkı üzerinden bir delillendirme yapılabileceğine atıf yapılır.

İfade etmek gerekir ki böyle bir temellendirme doğru olmakla birlikte, bugünün insanı için oldukça kifayetsizdir. Özellikle Kur’ân’ın i’cazını anlamak, buna nüfuz etmek ayrı bir metodoloji gerektirir. Bundan dolayıdır ki fikrî bakımdan Hz. Muhammed’in (asm) nübüvveti inkâr edilmemekle beraber, bu konuda çok güçlü bir temellendirmeye ulaşılamadığı için pek çok insan, ya dine ilgisiz kalarak ya da deizm türü akımlara kapılarak iman nurundan mahrum kalıyorlar!

İşte burada karşımıza Kur’ân-ı Kerîm’in günümüz insanlarına özgü bir dersi olarak Risale-i Nur çıkıyor. Risale-i Nur klâsik anlamda tefsir usûlü kaynağı olmamakla beraber, izahlarını dayandırdığı usûl yani metodoloji bakımından çok önemli prensiplere işaret ediyor. Bu bağlamda Külliyat, bütün iman esaslarını, önce varlıklar ve mevcudat zemininde açıklamaya çalışıyor. Yaşadığımız âlemden, varlıklardan, olaylardan yola çıkarak insanî bir sorgulama yapıyor. Ardından aynı iman konularını “insan fıtratı” yahut vicdan, ardından da vahiy, yani Kur’ân-ı Kerîm, daha sonra da risalet yahut sünnet ile aklın kabulüne, kalbin tatminine yaklaştırıyor. Bundan sonrası zaten insanların “irade” ve “tercihlerine” kalıyor. Tâ ki, ilgili âyette işaret olunduğu üzere, “helâk olan ‘beyyine (ap açık bir delil)’ gördükten sonra helâk olsun, yaşayan ‘beyyine (ap açık bir delil)’ görerek hayatta kalsın” (Enfal, 8/42).

Risale-i Nur’da genel anlamda peygamberliği temellendirmeye yönelik pek çok açıklama olduğunun altını çizmek gerekiyor. Bu konuda şu kısacık vecize bile çok anlamlı görünüyor: “Karıncayı emirsiz, arıyı ya’subsuz bırakmayan kudret-i ezeliye, elbette beşeri nebisiz bırakmaz” (Hakikat Çekirdekleri). Burada yaratılışta cari olan “rehberlik” olgusuna yahut kanununa işaret edilerek, bu olgunun yahut kanunun insanlık dünyasında “peygamberlik” olarak tezahür edeceğine çok ince, fakat çok güzel bir gönderme yapılıyor.

Risale-i Nur’da Hz. Muhammed’in (asm) peygamberliği aklî delillendirmeler çerçevesinde, çok ikna edici yaklaşımlarla ortaya konuluyor: Meselâ, izahı bir kitap olacak nitelikte şöyle bir ifadeye yer veriliyor: “Madem kâinatta hüsn-i sanat bilmüşahade vardır ve kat’idir. Elbette risalet-i Ahmediye (asm) şuhûd derecesinde bir katiyetle sübutu lâzım gelir” (On Sekizinci Söz, Üçüncü Nokta). Bu cümle ve devamındaki mantıkî silsile adeta şunu söylüyor: Âlemdeki güzelliği inkâr etmek nasıl mümkün değilse,-Yaratan açısından bu güzellikleri hatırlatıp insanlara kaynağını söylemeye vazifeli şahıs göndermesi bakımından-Nebî açısından bu güzellikleri görüp, insanlara da göstererek bunları, kaynağına bağlayıp sonsuz bir sevgi ile O’na yönelmiş şahıs olması bakımından-Hz. Muhammed’in (asm) peygamberliğini inkâr etmek de mümkün değildir.

Resul-i Ekrem’i (asm) doğru anlamak için onun “manevî şahsiyetine” bakmayı nazara veren Risale-i Nur, bu meyanda meselâ; “Yer yüzünün bir mescit, Mekke’nin mihrab, Medine’nin minber olduğunu tasvir ederek Resulullah’ı (asm) bütün insanlara hitap eden bir hatip olarak sunuyor. Elinde Kur’ânla bütün beşere verdiği iman dersini kendinden önce gelen bütün peygamberlerin, kendinden sonra da bütün evliyanın tasdik ettiğini söyleyerek muhteşem bir tablo çiziyor ve ardından şunu söylüyor: “Kimin haddi var ki böyle hesapsız imzalarla teyid edilen bir müddeaya parmak karıştırsın?” (On Dokuzuncu Söz, Birinci Reşha). Yine meselâ aynı yerin devamında onun peygamberlik görevini yerine getirirken sergilediği; “fevkalâde imanı, fevkalâde güveni, fevkalâde takvası, fevkalâde ubudiyeti, fevkalâde ciddiyeti, fevkalâde metaneti”nin dâvâsına nihayet derecede sadık olduğunu güneş gibi aşikâre gösterdiğini ifade ediyor (İkinci Reşha).

Sonuç olarak Resul-i Ekrem’in (asm) nübüvvetini temellendirmede Risale-i Nur eşsiz bir usûl, yani metodoloji ortaya koyuyor!

Elbette faydalanmak isteyenlere!

Okunma Sayısı: 1310
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı