“Değerde değmez, değmezde değer. Vallahda değmez, billahda değer. Anada değmez, babada değer.”
Sayın okuyucu; -de –da ekinin yanlış yazıldığını ve yazıda bir imla hatası olduğunu düşündüyseniz, yanıldınız.
Alıntıladığımız cümle Âşık Vahap Kocaman’a ait bir bilmece. Şimdi bu bilmeceyi baştan okuyun.
Okudunuz mu? Cevap beddua ya da nazar değil, bilemediniz. Doğru cevap “leb” yani “dudak” olacaktı.
Halk edebiyatı geleneğinde, halk ozanlarının karşılıklı atışırken bazen “lebdeğmez” denilen bu söz sanatını icra ettiğini duymuşsunuzdur.
Âşıklar iki dudağının arasına dik bir iğne yerleştirir ve “b, m, p, v, f” harflerini kullanmadan, birbirleriyle atışırlar. Doğaçlama şiir söyleme merasiminde, olur da âşıklardan biri yukarıdaki harflerden birini şiirinde kullanırsa, dudakları kapanır, iğne dudağa batar ve dudağı kanayınca yarışı kaybeder.
“Lebdeğmez” geleneği çok eskilerde kaldı. Fakat “iki dudak arasında duran iğneye” halen bilhassa adliyelerde ve medyada rastlamak mümkün. Dudaklarınıza dikkat edin, hazırsanız okuyalım:
T24’ün haberine göre, Eski Ülkü Ocakları Başkanı Sinan Ateş’in öldürülmesiyle ilgili yürütülen soruşturmada, eski MHP Mersin Milletvekili Olcay Kılavuz da şüpheli görülmüş ve cinayet dosyasına dâhil edilmiş.
14 Mayıs seçimlerinden önce yaşanmış olan bu gelişme sonrası, Olcay Kılavuz’un milletvekili olması sebebiyle dosyası tefrik edilerek “Parlamenter Büro”ya gönderilmiş.
Ancak Olcay Kılavuz son seçimlerde yeniden milletvekili seçilemediği için kendisi yeniden ana soruşturma dosyasına dâhil edilmiş.
Bu yılın adlî tatilinde dosyayı devralan ve T24’ün iddiasına göre, MHP’ye yakınlığıyla bilinen Başsavcı Vekili Ahmet Altun, dosyadaki delil durumunu görünce dosyadan çekilmek istemiş.
Altun’un çekilme talebi Ankara Başsavcısı tarafından kabul görmeyince bu kere Altun apar topar izne ayrılmış.
Altun’un izne ayrılması dudak sağlığı açısından mühim. Çünkü bugünün Türkiyesinde hakim-savcılık yapmak “lebdeğmez oynamak”tan daha zor.
İki dudağının arasındaki iğneyle kürsüye oturan hâkim savcılar, bazı sakıncalı ve imtiyazlı kişilerin isimlerini zikrettiğinde dudakları kanıyor.
Lebdeğmez atışmalarında yalnızca sakıncalı harfleri kullanmamak marifet değil. Esas marifet bu harfleri kullanmadan eli yüzü düzgün, kafiyeli şiirler söylemek.
Günümüz hâkimleri; dudaklarındaki iğne sebebiyle sakıncalı kişilerin isimlerini anmıyorlar ve dosyaya dahil etmiyorlar.
Fakat zorluk şurada: Hukukun dışına çıktıklarından kafiyeyi bir türlü tutturamıyorlar.
Bugün mahkeme kararlarına baktığımızda, çelişkilerle dolu olduğunu ve hâkimlerin hukuka aykırı kararlarına eli yüzü düzgün kılıf uyduramadıklarını görüyoruz. Böylece ortaya “evlere şenlik” türden ve mizaha malzeme yapılan mahkeme kararları çıkıyor.
Birazcık uyanık hâkimler ise “madem ağzımda iğne var, kendimi daha fazla rezil etmeyeyim” diye düşünüyor ve verdiği haksız karara gerekçe yazmıyor. Son yıllarda gerekçesiz karar sayısındaki artış genellikle bundan kaynaklanıyor.
Yanlış anlaşılmasın, biz bu yazıyı meslektaşımız Altun’u eleştirmek için yazmadık. Türkiye’de hakim-savcı bağımsızlığı ve teminatı sağlanmadığı sürece benzer haberleri daha çok göreceğiz.
Siz kendinizi Altun’un yerine koyun. Dudaklarınızın arasında bir iğne olduğunu farz-edin ve şu kelimeyi okuyun: ME-HA-PE
İğne kaç kere battı?