Her devirde mevcut olan yönetimlere muhalefet edenler olur.
Ancak muhaliflere kanun ve nizama silahlı kalkışma yapmadıkları sürece ilişilmez. Fikir, din ve vicdan hürriyetleri ellerinden alınmaz, mallarına el konmaz. Bu hukukî bir kuraldır. Bu kural, ancak hukuk ve merhametten yoksun müstebit yönetimlerde işlemez. Biz bu yazımızda bu mevzua dair Peygamber Efendimizin (asm) yaşadığı Asr-ı Saadet’ten ve Raşit Halifelerden (ilk dört halifeden) örnek vereceğiz.
Hz. Peygamber (asm), peygamberliği süresince sert ve haşin muhaliflerle mücadele etti. Mekke döneminde Ebu Cehil, As b.Vail, Velit b. Muiğe, Ebu Lehep gibi keskin ve yıkıcı müşrik muhalifleri vardı. Ona (asm) Mekke’yi dar ettiler. Oradan göç etmek zorunda kaldı. Medine dönemindeki muhalifleri ise daha sinsi ve yıkıcı idiler. Başta Abdullah b.Übey ve ekibi olmak üzere münafıklar, Yahudiler onu (asm) çok üzmüşler idi. Münafıklar onun temiz haremine dil uzatacak kadar ileri gittiler.1 Buna rağmen o, onlara yumuşak davrandı. Hiçbir zaman onlara onların üslubu ile muamele etmedi.2 Medine döneminde elinde güç ve kuvvet vardı, isteseydi onları öldürtüp, ya da tutuklayıp mallarına el koyabilirdi. 3
Hz. Peygamber, (asm) İfk hadisesini alevlendiren Abdullah b. Übey öldüğünde oğlunun isteği üzerine giydiği gömleği çıkararak ona kefen yapılmasına razı oldu.4
İlk dört halife de Efendimizin yolunda giderek, güç ve kuvvetin zirvesinde oldukları halde yerleşik düzene silah kullanmadıkları sürece muhaliflerine; Yahudi, Hiristiyanlar ve münafıklara müsamaha gösterdiler, hürriyetlerini ellerinden almadılar, mallarına el koymadılar. Onları kendilerine zorla biat ettirmediler. İhtilaflı meselelerde vatandaşlarla yargılanmaktan kaçınmadılar. Hz. Ömer(ra) adi bir Hiristiyan, Hz. Ali (ra) sıradan bir Yahudî ile mahkeme karşısına çıktı. Hz. Ömer(ra), “Kim isterse onunla mahkeme huzuruna çıkmaya hazırım” demiştir.5
Onlar, hesap vermekten asla kaçmadılar. Bir gün Hz.Ömer bir konuşma sırasında “Ey insanlar! Beni dinleyiniz” deyince bir vatandaş, “Seni dinlemiyoruz Ey Ömer” diye itiraz etmiş. Halife “Bu vatan hainidir, onu tutuklayın” dememiş, kişiden itirazın sebebini sorunca, “Geçenlerde bize ganimetten dağıttığın kumaştan bir elbise olmazken, sen kendine bir elbise yaptırmışsın.” deyince halife topluluk içinde bulunan oğlu Abdullah’a “Oğlum buna cevap ver” diye işaret etmiş. Oğlu, “Dağıtılan kumaştan bana düşen payı babama verdim. İkisini birleştirdik ve Ona elbise yaptık” diyince vatandaş ayağa kalkarak, “ Ey Mü’minlerin Emiri ! Şimdi konuş, seni dinliyoruz” diye mukabele etmiştir.
Günümüze baktığımız zaman çok farklı bir tablo ile karşılaşmaktayız. Dindar kimlikli bir kısım yöneticiler, İslam’ın adâlet ve müsamahasını bir tarafa yiterek muhaliflerine dünyayı zindan ediyorlar. Kendilerinden farklı düşünen, yanlışlarını eleştiren muhaliflerini vatana ihanetle damgalayarak mahkemelerde süründürüyorlar, istemedikleri kararlar veren hakimleri tutukluyorlar, muhaliflerin bir kısmının mallarına, şirketlerine hukuk ve adaleti dinlemeden el koymaktadırlar. Kendilerine siyasî destek vermeyen dinî grupları aralarına fitne fesat sokarak bölme cihetine gitmektedirler. Ne yazık ki, toplumun çoğu ehl-i tahkik olmadığı için % 50 gibi bir muhalif kesim, yapılan bu işlerin faturasını dine çıkarıp İslamdan soğumaktadırlar. Bu işin vebali çok ağırdır.
Sözün özü: İslamiyet istibdada karşı olup hiçbir yöneticiye makam ve gücünü kullanarak silah kullanmayan muhalifleri sindirme, susturma, fikir ve vicdan hürriyetlerini yok etme, mallarına el koyma hakkı vermez. Böyle yapanlar İslama aykırı davranmış ve manevî mesuliyet yüklenmiş olurlar. Bunun Ahiretteki hesabı çetin olur.
Dinotlar: 1 – Nur , Suresi, 11 – 20. 2-Tabakat,2:65. 3 – Sire,3;305. 4 – Buhari,2;76. 5 – İsmail Mutlu,Dört Halife Devri, s.70.