Allah Resulü (asm) Kâbe kapısında durdu. Gülümsüyordu. Allah’a hamd ve senadan sonra şu özlü konuşmayı yaptı:
“Allah’tan başka ilah yoktur. Yalnız O vardır. O’nun ortağı yoktur.
“O’da dini (sözünü) yerine getirdi. Kuluna yardım etti. Aleyhinde toplanan düşmanları tek tek perişan etti.
“Biliniz ki, cahiliyye devrine ait olup, iftihar vesilesi yapılıp gelinen her şey; kan, mal dâvâları... Bunların hepsi bugün şu ayaklarımın altında kalmış, ortadan kaldırılmıştır. Yalnız Kâbe hizmetiyle hacılara su dağıtma işi bırakıldı.
“Bütün insanlar Âdem’den (as), Âdem’de topraktandır.
“Ey insanlar” Sizi bir erkekle bir dişiden yarattık, hem de sizi milletlere ve kabileler ayırdık ki, birbirinizi tanıyasınız.
“Biliniz ki, Allah katında en iyiniz, (soy, sop ve nesepçe en üstün olamaz değil) Allah’a karşı gelmekten en çok sakınanızdır.
“...Benim halimle sizin haliniz, Yusuf’un (as) kardeşlerine söylediği gibi olacaktır. Onun kardeşlerine dediği gibi, ben de size, ‘Size bugün hiçbir başa kakmak ve ayıplama yok! Allah sizi bağışlasın... O merhamet edenlerin en merhametlisidir!’ diyorum. Gidiniz hepiniz serbestsiniz.”
Resul-ü Ekrem (asm) bu sözleri, kendisine ve Müslümanlara akla hayale gelmedik işkence çektiren azılı düşmanlara karşı söylüyordu.
En güçlü olduğu bir anda söylüyordu. İntikam alma imkânları varken ve hepsinin de suçları sabitken söylüyordu.
Onun bu eşsiz şefkati, büyüklüğü, bağışlayıcı tutum ve davranışı birçok gönülleri fethetti. Kureyş için artık imandan başka yol yoktu. Nitekim grup grup gelip Müslüman oldular.