Elinize bir balon alın.
Üzerine boya ile benekler çizin. Sonra şişirmeye başlayın. Balon şiştikçe, üzerindeki benekler birbirinden uzaklaşacaktır.
Kâinatımız da bir balon gibi, yaratıldığından bu yana genişlemektedir.
Ünlü bilgin Einstein, durgun bir kâinat modeli ortaya atarken, ünlü matematikçi Aleksander Friedman ilk defa 1922 yılında genişleyen bir kâinat modelini savundu. Hubble ise 1929 yılında kendi adıyla anılan bir kanunla bunu formülleştirdi.
Bu teoriye göre, galaksiler devamlı olarak bizden ve birbirinden uzaklaşmakta, uzay şişmekte ve genişlemekte, bu genişlemeye rağmen cisimlerin hacimlerinde bir değişme olmamaktaydı.
Teorinin gerçeklik derecesi sadece hesaplarda kalmadı. Dev teleskoplarla uzun süre gözlemler yapıldı.
Netice ilim adamlarını hayrete düşürecek şekildeydi. Evet, kâinat genişlemekte, yıldız toplulukları birbirinden adeta kaçmak da idi. Hem de saniyede 60 bin kilometre hızla...
Devamlı büyüyen, genişleyen, şişen bir kâinatın (evrenin) içinde olduğumuzu, ancak yüzyılımızın başlarında öğrenebildik.
Acaba bu konuda yüce kitabımız Kur’ân-ı Kerîm’de işaret var mı?” diye düşünürken karşımıza Zariyat Sûresi’nin 47. âyeti çıktı. Mealen şöyle buyuruluyor:
“Göğü kudretimizle Biz kurduk, onu genişleten de Biziz.”
Kâinattaki genişlemeyi seyrederken, hayretten hayrete düşen ilim adamı, Kur’ân’ın bu mu’cizesi karşısında; “Evet, Kur’ân Allah kelâmıdır,” demekten kendini alamayacak.