Son dönemdeki işaretler, aksi yöndeki bütün gayretlere rağmen 15-20 Temmuz sürecinin miadının dolduğunu ve sonunun yaklaştığını gösteriyor. Sürecin en önemli hedefi ülkeyi tek adam rejimine hapsetmekti ve şimdilik başarılmış görünüyor, dolayısıyla bu yönüyle “görev” tamamlanmış ve artık sürecin devamına ihtiyaç kalmamış gibi.
Ama bu “başarı”nın ne derece kalıcı olabileceği şüpheli. Çünkü toplumda tek adam rejimine karşı ciddi bir muhalefet ortaya çıkmış durumda. Bunun en güçlü işaretlerinden biri, 28 Mayıs’taki cumhurbaşkanlığı seçimi ikinci turundan çıktığı açıklanan yüzde 48’lik sonuç. Haddizatında tek adam rejiminin oylandığı 16 Nisan 2017 referandumunda olduğu gibi bu sonucun da gerçek neticenin tam tersi olduğu, yüzde 52 ile 48’in yine sandık oyunları ile yer değiştirdiği yönünde yaygın bir kanaat mevcut.
Hal böyle iken, açıklanan yüzde 48 dahi tek adam rejimini reddeden toplu bir iradenin varlığına işaret ediyor ve iktidarın asla gözardı edemeyeceği bir demokratik set oluşturuyor.
İkinci bir faktör AİHM’in Yalçınkaya kararı. Bu kararla, 15-20 Temmuz yargısının bütün dayanakları çöktü. Sürecin başından itibaren verilen gözaltı, tutuklama, yargılama ve mahkûmiyet kararlarındaki hukukî temelden mahrum siyasî kriterler ıskartaya çıktı.
İktidarın AİHM kararına başta verdiği “Yetkisini aştı, saygı duymayız, kulak da asmayız” tepkisi, bilahare evvela “Bu karar sadece söz konusu dosya için geçerli” şeklinde tadil edildi, sonra “AİHM’in yargı yetkisini tanıyan bir ülkeyiz, kararlarını uyguluyoruz” noktasına gelindi.
Derken süreç boyunca “en kuvvetli delil” olarak tepe tepe kullanılan ve bütün mahkûmiyet kararlarının en önemli gerekçesi olarak gösterilen Bylock’un söz konusu olduğu davalarda gerek ağır ceza, gerekse istinaf mahkemeleri, AİHM kararına atıf yapmadan da olsa peş peşe beraat kararları vermeye başladılar.
Bazı mahkemeler ise AİHM kararının Adalet Bakanlığı tarafından yapılan resmî tercümesi ellerine ulaşmadığı için, önlerindeki davalarda verecekleri kararları ertelediler.
Bakanlığın söz konusu tercümeyi bir buçuk ay sonra servise koymasının ardından, bu karara atıf yapılarak verilecek beraat kararlarının hızlanarak devam etmesi bekleniyor.
Bu noktada dikkat çeken bir diğer husus: 15-20 Temmuz sürecinin ilk dönemlerinde Bylock gerekçeli davalarda “Mahkûmiyet kararı vermek için yazışma içeriklerinde suç delili olup olmadığına bakılmalı” diyen mahkemeler derhal HSK müdahalesiyle dağıtılmış ve üyeleri sürgün edilmişti. Gelinen noktada artık böyle bir durum yaşanmıyor.
Bu da gösteriyor ki, yanlışta ısrarın daha fazla sürdürülemeyeceğini iktidar da gördü, kerhen de olsa kabullendi ve vazgeçmek mecburiyetinde kaldı. Gelişmeler onun işareti.