Menderes’in Yassıada’da darbeci arkadaşlarıyla birlikte kendisini ziyaret eden—ve bilahare darbecilerin diğer kanadınca tasfiye edilen—27 Mayısçılardan Numan Esin’in “Kürt sorunu Türkiye’nin en önemli sorunudur. Siz hükümet olarak ne yapmayı düşünüyordunuz?” sualine verdiği “Bizim çözümümüz demokrasiydi. Halka vereceğimiz serbestlikle bu işe bir çözüm geleceği kanaatindeydik. O yönde hareket ettik. Böylece, halkı yönetime ve ülkeye bağlama yolunu seçtik” cevabını aktarmıştık.
DP hükümetinin uygulamaya başladığı bu çözüm Doğu ve Güneydoğu’da ve Kürt nüfusta büyük bir rahatlamaya vesile oldu. Rahmetli Kutlular Ağabeyin zaman zaman tekrarladığı tesbitle, 1950 öncesi dönemde bölgede onlarca isyan çıkmışken, DP iktidarıyla birlikte bunlar bitti, sükûnet ve huzur hakim oldu.
Ama DP hükümetini devirip Menderes ve iki bakanını asarak katleden 27 Mayıs ve sonrasındaki darbeler bu ortamı da bozdu ve sabote etti. 50 öncesinin ceberut uygulamaları darbe dönemlerinde tekrar hortlatıldı. Böylece Demokrat hükümetlerin başlattığı ve kayda değer bir mesafe alınan “devlet-millet kaynaşması” maalesef devam ettirilemedi; tam tersine ilişkiler yeniden tahrip edildi.
Hak ve hürriyet ihlal ve gaspları yine yoğunlaştı, bunların yol açtığı ağır mağduriyetler önceki travmaları tazeledi ve her çeşit istismara açık tepki birikimleri meydana geldi.
“Anarşi ve terörü durdurma” iddiasıyla yapılan 12 Eylül darbesinin ardından sahneye sürülen PKK terörünün azdırılmasında etkili olan en önemli sebeplerden birinin o dönemde Diyarbakır Cezaevinde yapılan işkence ve diğer insanlık dışı muameleler olması, bunun en tipik ve çok çarpıcı örneklerinden biri.
Terörle mücadele gerekçesiyle ilan edilen OHAL rejimlerindeki denetimsiz operasyonlarda terörle ilgisi olmayan birçok insanın mağdur edilmesi, köy boşaltmalar, Kürtçe yasakları vb antidemokratik ve hukuk dışı uygulamalar da.
Bunların biriktirdiği tepkiler zaman içinde siyasete de taşınırken, çoğu rejimin parti kapatma kararlarından kaynaklı isim değişikliklerinin ardından bugün DEM kısaltmalı Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi adıyla ve odağında olduğu bilumum gerilimlerle yola devam eden siyasî hareket böyle ortaya çıktı.
Eğer “demokrasi çözümü”nü ve Kürt nüfus dahil herkesi demokrasi ortak paydasında bir araya getirmeyi esas alan Demokrat misyonun darbelerle önü kesilmeseydi, Türkiye Güneydoğu ve terör ekseninde “Kürt sorunu” diye bir problemle uğraşmak zorunda kalır mıydı?