Kutlular Ağabey hatıralarında 12 Eylül’den sonra kendisine gelen ve “Beni Konsey gönderdi. Sizinle beraber çalışmak istiyoruz. Bizimle çalışırsanız bütün devlet imkânlarını emrinize tahsis ederiz ve size her hususta yardımcı oluruz” diyen MİT’çi albayın yaptığı “Yurt dışındaki Süleymancı ve Millî Görüşçü gruplara karşı beraber çalışalım” teklifine şu cevabı verdiğini anlatıyor:
“Siz onlara dindar oldukları için karşısınız. Onlar ise bizim Müslüman kardeşlerimizdir. Kendimizi onlara karşı, size kullandırtmayız.”
Daha sonra gönderilen bir başka “elçi”nin “Cemaatinizdeki filanlarla aranızdaki ihtilâfta, eğer bizimle çalışırsanız sizi destekleyeceğiz” teklifine verdiği cevap da şu olmuş:
“Elinizi içimizden çekin, yeter. Onlar bizim dava arkadaşlarımız; aramızdaki meseleleri biz hallederiz.” (İşte Hayatım, s. 311-2)
Şunlar da 1990’daki MİT sorgusundan:
“Gerçekleri amirlerinize, üst tarafa bildirmiyorsunuz. İstihbarat noktasında, ister askeriyenin olsun, ister sairlerinin ‘gizli’ damgalı, ‘Aşırı Cereyanlar’ adlı raporlarınızı okuduğum, tetkik ettiğim zaman iğreniyorum, nefret ediyorum, tiksiniyorum. Öyle bir Nurculuk anlatıyorsunuz ki, hiç alâkası yok. Niye gerçeği yazmıyorsunuz? Doğruları söyleyin, yukarısı kararını ona göre versin. Bu kasten mi, yoksa amirlerinize yaranmak için mi yapılıyor, onu da bilmiyoruz; ama bunu da söylemekte fayda mülâhaza ediyorum: Yani fitneyi, bölüp, parçalamayı iyi biliyorsunuz.”
“Onlar kendi gruplarımız noktasında birtakım sualler sordular. Ben de onlara şunları söyledim: ‘Bunlar bizim dahilî meselelerimiz; ama bunları da siz meydana getirdiniz. Hepsinde sizin parmağınız var. Eğer siz rahat bırakırsanız biz meselelerimizi hallederiz.’
“Dinî gruplar hakkında bana sual sormayın. Çünkü size cevap vermem. Onların aleyhinde beni konuşturamazsınız. Yalnız birtakım kendi tartışmalarımız olabilir. Size bu hususlarda hiçbir cevap vermeyeceğim.
“Ben pervasızca, herşeyi olduğu gibi söylediğimden—ki, inandıklarımı söylemiştim—benim hakkımda onların bilgileri de o yönde olduğu için, çok fazla değişik manada sıkıştırma, baskı yapma, sual sorma ihtiyacı duymadılar. Rahat konuştum.” (s. 399)
Onu bu duruşuyla da hatırlayacağız.