Yargıtay 16. Ceza Dairesinin “Örgütsel kullanım olmadığı yönündeki savunmayı doğrulayan Bylock içerikleri örgüt üyeliği suçunun delili olamaz” diyen son kararı üzerine, aynı dairenin ve Ceza Daireleri Genel Kurulunun yine bu konuda verdikleri önceki kararlar için yazdıklarımızı hatırlatmıştık.
16. Ceza Dairesinin “örgüt üyeliği” konusunda verdiği enteresan bir kararı daha var.
“Örgüte sadece sempati duymak ya da örgütün amaçlarını, değerlerini, ideolojisini benimsemek, buna ilişkin yayınları okumak, bulundurmak, örgüt liderine saygı duymak... örgüt üyeliği için yeterli değildir” diyen daire, bidayet mahkemesinin verdiği mahkûmiyet kararını bozarak tahliyeye hükmetmiş.
Şu gerekçeyle: “Sanığın, örgütün ilçe yapılanması içerisinde görevli oldukları iddiasıyla haklarında soruşturma yürütülen şahıslarla irtibat içinde olmak, çoğunluğu 2013 öncesinde olmak üzere, birkaç kez de bu tarihten sonra örgütün dinî sohbet toplantılarına katılmak, örgüt tarafından çıkarılan gazetelere abone olmak ve çocuğunu örgüte müzahir olması nedeniyle kapatılan okula göndermekten ibaret eylemleri, örgüt üyesi olduğunu ispat etmeye yeterli örgütsel faaliyetler kapsamında değerlendirilemez.”
Bu karar için şu yorumu yapmıştık:
“Gerçi fazlasıyla gecikmiş olan kararın (...) hiç değilse cemaat mensubiyetinin tezahürü iken şimdiye kadar ‘terör örgütü üyeliği’ iddiasının ‘delilleri’ olarak gösterilen kriterlerin geçersizliğine hükmetmesi çok önemli.”
(1.11.17 tarihli bu yazımızın linki: www.yeniasya.com.tr/kazim-gulecyuz/yargitay-in-son-karari-tahliyeleri-hizlandirmali_445703)
Yazımızı “Şimdi sıra, münhasıran bu ‘kriter’ler gerekçe gösterilerek tutuklanan ve aylardır içeride tutulan herkesin tahliyesinde. Hem de bir an önce” temennîsiyle bitirmiştik.
Ama sonrasında, ilgili davaların çoğunda bu kararın ve kararda öngörülen kriterlerin dikkate alınmadığı; hattâ bu kararı veren dairenin bile kendi kararına uymayan mahkûmiyetleri onadığı son derece garip bir süreç yaşandı.
Bunun sebebi hukuk tanımaz iktidar siyasetleri mi, yargı üzerindeki derin baskılar mı?
İyice kronikleşen ve çok ağır mağduriyetler üretmeye devam eden bu sorun çözülmeden hiçbir “yargı reformu” sonuç vermez.