Ramazan ayının son günlerine girerken, hususî olarak gidip gördüğümüz, değerli ülkemizin değerli eserlerine doğru rotamızı çevirelim. Asrın âlimi Bediüzzaman Hazretleri’nin tabiri ile taşıyla toprağıyla mübarek şehir Isparta sinesinde tarihî bir camiye ev sahipliği yapıyor. Kutlubey Camii I. Murad döneminde yaşamış, adını Osmanlı komutanı olan Kutlubey’den almıştır.
AYASOFYA’YA BENZER
Kutlubey Camii Isparta camilerinin en eskileri arasında yer alıyor. Bir vakfiyeye göre 1899 yılında bu caminin çürüyen kısımlarının yenilenmesi için damı açıldığında tavanı taşıyan direklerin çoğunun çürümüş olduğunun görülmesi üzerine bütünüyle yıktırılarak, Padişah II. Abdülhamid’in tahta çıkışının 25. yılı hatırasına Ayasofya’ya benzer kargir ve çok kubbeli bir cami yapılmasına karar verilerek inşaata başlanmıştır. 1904 yılında tamamlanan yeni caminin duvarları kövkeden yapılmıştır. 1914 yılındaki büyük depremde caminin yıkılması üzerine, 1922 yılında bugünkü cami yapılıyor.
Yerli ve Rum mimarlar yeniden ibadete açıyor
Cami, harimde kadınlar mahfilinin bulunduğu bölüm haricinde çatı örtüsü, ortada merkezi bir kubbenin dört yanındaki birer elips, köşelerde ise birer küçük kubbeden oluşuyor. Kadınlar mahfili üstü ise ortada elips, iki yanda birer küçük kubbe ile örtülü. Ot taşı denilen taştan sütunlar, köfke taşından beden duvarları ile cami iki yılda yerli ve Rum mimarlar tarafından yapılarak 1904’te Ramazan ayı başında tekrar ibadete açılıyor. Caminin yapımı için Barutçuzade isimli bir zatın eşi Hacı Vesile Hanım büyük yardımda bulunuyor. İlginç bir bilgi ise, Sultan adına yapılan camilerin çifte minareli olması gerektiğinden, padişahça bağış yapılıp ikinci minare inşa edilinceye kadar, cami adının Ulu Cami olarak anılması, ileride de ilk banisi Kutlubey’in adını yaşatmak için Kutlu Hamid olması kararlaştırılıyor.