Bildiğiniz gibi iki konuşma dili vardır. Lisan-ı kàl ve lisan-ı hale. “Söylemek dinlemenin yarısıdır” derler. Demek ki bir şeyler söylemek isteyenin önce muhatabını iyice dinlemesi gerekiyor.
İmam Gazalî: “Dil çok büyük bir nimet olduğu gibi, aynı zamanda korkunç felâketlere yol açabilecek bir tehlikedir” der. Onun için de bazen, tasavvufta “kıllet-i kelâm” olarak ifade edilen “az konuşmak” formülünü kullanmak gerekir.
Aslında, çok konuşanın çok bildiği söylenemez. Bilâkis çok bilen az konuşur, az bilen çok konuşur.
Bir meselede bilenin konuşmaması halinde ortalık bilmeyenlere kalır. Bilmeyenler, bilenler kadar nezaket sahibi olmazlar.
Halk arasında “Ağzı olan konuşuyor” sözü, bilir bilmez herkesin konuştuğunu ifade etmek için söylenir. “Bilen söylemez” sözü, bilenin daha ağırbaşlı ve az sözlü olmasından kinayedir. “Söyleyen bilmez” sözü de çok konuşanın çok şey bilmediği manasından kinayedir.
Güzel konuşmanın bir özelliği de, Cenab-ı Hakkın bizlere Hz. Musa (as) aracılığıyla bildirdiği konuşma özelliğidir. Bu da “kavl-i leyyin” denilen, sözlerimizi yumuşak bir dille muhataba söylemektir. Cenab-ı Hakk Hz. Musa’ya risalet görevini verdiğinde şu ikazı yapar: “(Sen ve kardeşin Harun) Firavun’a gidin, Ona yumuşak bir dille anlatın. O olur ki öğüt alır veya (Allah’tan) korkar.” (Taha, 44)
Konuşma ile ilgili Cenab-ı Hakk, Kur’ân-ı Kerim’de: “Allah onların kalplerinde olanı biliyor. Onlara aldırma, onlara öğüt ver ve onların içlerine tesir edecek güzel söz söyle.” (Nisa, 63)”, “Yapmayacağınız şeyi niçin söylersiniz? Yapmayacağınız şeyi söylemek Allah katında büyük kusurdur.” (Saf Suresi, 2-3) buyurarak kullarına güzel söz söylemeyi emretmiştir.
Atalarımız da, “Büyük lokma ye büyük söz söyleme!” demişler.
Hazret-i Ali (ra): “Senden soruluncaya kadar susmak, susturuluncaya kadar söylemekten hayırlıdır” demektedir.
Konuşurken muhatabını mahçup duruma düşürmemeli ve herkesin bildiği bir konuyu, bilinmeyen bir şey gibi anlatmamalıdır.
Başkasına bir şey sorulduğunda, –kendisi bilse bile– cevap vermek için hemen konuya girmemelidir. Soruya birisi cevap vermeye başlarsa, kendi cevabı ondan güzel olsa bile sabretmelidir. Cevap veren kimse sözünü bitirdikten sonra; kendisi edebini koruyarak kendi görüşünü, cevabını söylemelidir. Özetle; doğru, etkili ve yumuşak sözlerle konuşulmalı…