"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Millet, irşad ve tenvir edilmelidir

M. Fahri UTKAN
08 Eylül 2019, Pazar 00:30
Üstad Bediüzzaman, Van’da, mezkûr mağarada yaşamakta iken, şarkta ihtilâl ve isyan hareketleri oluyor. “Sizin nüfuzunuz kuvvetlidir” diyerek yardım isteyen bir zatın mektubuna, “Türk milleti asırlardan beri İslâmiyet’e hizmet etmiş ve çok veliler yetiştirmiştir. Bunların torunlarına kılıç çekilmez. Siz de çekmeyiniz; teşebbüsünüzden vazgeçiniz. Millet, irşad ve tenvir edilmelidir” diye cevap gönderiyor.“ (Tarihçe-i Hayat. 238)

Yukarıdaki paragrafta yardım isteyen zat, bilindiği gibi Şeyh Said’dir.

Bu bapta, Üstad, o zamanda asıl problemin Müslüman cemiyetinde “iman zaafiyeti” olduğunu tesbit etmiş, bundan  sonra hemen bütün mesaisini iman hizmeti ve insanların imanlarının kurtulması ve kuvvetlenmesi için harcamıştır.

Aynen bu zamanda da Risale-i Nur Talebeleri, herkesin ihtiyacı olan iman hakikatlerini yaşlı, çocuk, genç ve kadın, erkek toplumun her kesimine ulaştırmak için elden gelen bütün gayreti göstermelidirler. Çünkü “Kur’ân’dan gelen Risale-i Nur, yalnız aklî mesail-i ilmiye değil belki kalbî, ruhî, halî mesail-i imaniyedendir ve pek yüksek ve kıymettar maarif-i İlâhiye hükmündedir.” (26. Lem’a. 10. Rica)

Onun için irşad ve tenvire ihtiyaç duyan, duyabilecek herkese, “…bu hazine-i rahmet ve menba-i hakikat olan..” Risale-i Nurlar’ın tanıtılması, okutulması, neşredilmesi çok önemli ve önceliklidir.

Yine başka bir zaman ve zeminde, Bediüzzaman Said Nursî “Karşımda müdhiş bir yangın var, alevleri göklere yükseliyor, içinde evlâdım yanıyor, imanım tutuşmuş yanıyor. O yangını söndürmeye, imanımı kurtarmaya koşuyorum.” (Tarihçe-i Hayat, Eşref Edip’in mülâkatından, s. 644) diyerek bu konuyu tekrar gündemine alıyor.

Bu ifadeler 1952 yılına ait olup, Türkiye’nin nüfusu o yıllarda yaklaşık 22 milyondur. Bu yıl ve bundan sonraki yıllarda da Nur Talebeleri, “Bizler ehl-i imanı sahil-i selâmete çıkaran sefine-i Rabbaniye’de çalışan hademeleriz“ diyerek bu görevde yılmadan çalışmaktadırlar.

Çünkü “Sözler, talim-i hakaik ettikleri gibi, irşat vazifesini de görüyorlar.” (Mek. 28. Mek. 3. Risale. 5. Nokta. 596)

Peki, insanlar nasıl irşad edilecek, bu irşad konuları nereden ve kimden hangi yollarla elde edilecek? 

Bunun da cevabını Üstad, Münâcat Risalesi’nde açıkça belirtmektedir: “Ben imanın gözüyle ve Kur’ân’ın talimiyle ve nuruyla ve Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın dersiyle ve ism-i Hakîmin göstermesiyle görüyorum ki…”

Demek önce imanlı bir bakış gerekiyor. Sonrasında Kur’ân bu konuda ne diyor onun incelenmesi gerekiyor. Daha sonra Hz. Peygamber (asm) ne demiş (Çünkü en büyük muallim O’dur (asm)) ona bakılacak. Son olarak ta Cenab-ı Hakk Hakîm ismi gereğince o konuda neler söylüyor buna bakmak gerekiyor.

Niye birinci olarak iman gözüyle bakmak gerekiyor? Çünkü “bütün ilimlerin ve marifetlerin ve kemalat-ı insaniyenin en büyüğü imandır ve iman-ı tahkikiden gelen tafsili ve bürhanlı marifet-i kudsiyedir.” diye ehl-i hakikat ittifak etmişlerdir. (E. Lâhikası. I. 134) aynı zamanda da “Ulûm-i imaniye, hususan doğrudan doğruya ihtiyaca binaen ve yaralarına devaen Kur’ân-ı Hakîm’in esrarından manevî ilâçlar alınsa ve tecrübe edilse, elbette o ulûm-u imaniye ve o edviye-i ruhaniye, ihtiyacını hissedenlere ve ciddî ihlâs ile istimal edenlere yeter, kâfi gelir.” (Mek. 28. Mek. 3. Risale. 5. Nokta. 599)

İşte Risale-i Nur, bu detaylı ve delilli kudsî ilimlerin yolunu, tarzını göstererek, Kur’ân’ın aleyhine olan ve İslâmiyet ve insaniyeti zararlara uğratan tahribatları tamir etmektedir.

Bu tamirat: “Âlim-i mürşid koyun olmalı, kuş olmamalı. Koyun, kuzusuna süt; kuş yavrusuna, kay verir.” formülü ile yapılmalıdır.

Veya şu formül de etkili olabilecektir: “Eğer biz doğru İslâmiyet’i ve İslâmiyet’e lâyık doğruluğu ve istikameti göstersek, bunda sonra onlar da fevc fevc İslâmiyet’e dâhil olacaklardır.” (T. Hayat)

Bütün bunların ihlâs üzere yapılması elbette formüllerin başarı şansını arttıracaktır.

Aynı zamanda insan, ”… şükür ve fikir ve iman ve amel-i salih ile, tâ âlâyı illiyyine kadar terakkiyat-ı maneviyeye mazhar” (Mektubat) olabilir (yani, irşad olabilir).

Barla Lâhikası’nda, “mahrem bir suale cevaptır” başlıklı bir mektupta; Sözlerin, yani Risale-i Nurlar’ın özelliği nedir diye sorulan bir soruda, şu cevap veriliyor: “Sözler tasavvur değil tasdiktir; teslim değil, imandır; marifet değil, şahadettir, şuhuttur; taklit değil, tahkiktir; iltizam değil, iz’andır; tasavvuf değil, hakikattir; dâvâ değil, dâvâ içinde bürhandır,” 1 der. 

Ve devamında, irşadın nasıl olması gerektiği ve nasıl yapıldığını tek tek sıralar: “Sırr-ı temsil dürbünüyle, en uzak hakikatler gayet yakın gösterildi. Hem sırr-ı temsil cihetülvahdetiyle, en dağınık meseleler toplattırıldı. Hem sırr-ı temsil merdiveniyle, en yüksek hakaika kolaylıkla yetiştirildi. Hem sırr-ı temsil penceresiyle, hakaik-ı gaybiyeye, esasat-ı İslâmiyeye şuhuda yakın bir yakin-i imaniye hâsıl oldu. Akıl ile beraber vehim ve hayal, Hatta nefis ve heva teslime mecbur olduğu gibi, şeytan dahi teslim-i silâha mecbur oldu.” Bu cevapta görüldüğü gibi Sözlerle/Risale-i Nurlar’la irşad en uygun, kısa ve etkili bir yoldur.

Bu yolla irşad olan bahtiyar bir doktor şunları söylüyor: “Nur Risaleleri’nden aldığım dinî ve insanî ve vicdanî ve iktisadî ve ilmî dersler bana hayatta muvaffakiyet verecektir. Dr. Yusuf Kemal” (B. Lâhikası.106) yine aynı bahtiyar doktor bir sonraki mektupta ise şunları söylüyor: “Tam manalarıyla mefhumlarını kavramak iktidarında o yüksek eserlerinizi fırsat buldukça okuyorum. İrşad-ı âliyeleri unutulmaz ve şaheser hatıradır. Mezarıma kadar dinî akidelerinizin esiri ve kurbanıyım. Üstadım, sizin sözleriniz benim dinî muhayyilemi cidden değiştirdi. Ve daha sevimli bir mecraya sevk etti. Şimdi bendeniz, doktorların düşündüğü gibi düşünmüyorum.” (Barla Lâhikası. 106)

Üstadın: “Nefsimi irşad etmeden başkasının irşadına çalıştığımdan, emr-i bil marufu tesirsiz etmekle tenzil ettim.” cümlesinden anlaşılacağı üzere, insan, önce irşada nefsinden başlamalıdır. Bunun için de Üstad bu metoda başvurmuş. Risalelerin birçoğunun başında ‘Ey nefsim’ diye sözlerine başlamıştır.

Okunma Sayısı: 2418
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı