“ Asıl musibet ve muzır musibet, dine gelen musibettir. Musibet-i diniyeden her vakit dergâh-ı İlâhiyeye iltica edip feryad etmek gerektir. Fakat dinî olmayan musibetler, hakikat noktasında musibet değildirler. Bir kısmı ihtar-ı Rahmanîdir.”1
Musibet; uğursuz, ansızın gelen sıkıntı ve felâket olarak görülmektedir. Musibet sözcüğü Arapça kökenlidir ve Türkçe isabet sözcüğünden türetilmiş bulunmaktadır. Daha çok hastalık, kıtlık, zarar ziyan, yangın, deprem, âfetler vb. ağır sıkıntı veren şeyler için kullanılır.”2
İnsan olarak hayatımız, kimi zaman beklenmedik olaylarla, sıkıntılarla ve zorluklarla örülüdür. Peki, musibet sadece dıştan gelen bir yıkım mıdır, yoksa daha derin anlamlar taşır mı? Üstad Said Nursî, musibet kavramına dinî bir perspektiften yaklaşıyor.
Nursî, "Asıl musibet ve muzır musibet, dine gelen musibettir" diyerek, musibetlerin en tehlikelisinin kişinin manevî dünyasını, inancını ve dinî değerlerini sarsanlar olduğuna dikkat çekiyor.
Dinî olmayan musibetlerin, "hakikat noktasında musibet değildirler" ifadesiyle, dünyevî sıkıntıların aslında İlâhî birer "ihtar-ı Rahmanî" (Rahman'dan bir uyarı) olabileceğini dile getiriyor. Çoban benzetmesiyle bu durum açıklanıyor: Tarlasına tecavüz eden koyunlarına taş atan çobanın amacı onları cezalandırmak değil, zararlı işten kurtarıp doğru yola yöneltmektir.
Ayrıca, musibetlerin bir kısmının "gafleti dağıtıp, beşerî aczini ve za'fını bildirerek bir nevi huzur vermek" gibi bir fonksiyonu olduğu ifade edilmektedir. İnsan, genellikle günlük hayatın koşuşturmacasında, dünyevî arzuların peşinde koşarken kendi acizliğini ve sınırlılıklarını unutabilir.
Günümüz dünyasında, bireysel ve toplumsal olarak birçok musibetle karşı karşıya kalıyoruz. Doğal afetler, salgın hastalıklar, ekonomik krizler, savaşlar ve sosyal huzursuzluklar… Bu denli çok yönlü sıkıntıların ortasında, Said Nursî'nin musibetlere dair bu bakışı, bize önemli bir kılavuz sunmaktadır. Bu musibetleri sadece harici olaylar olarak görmek yerine, onların bize ne anlatmak istediğini, neleri değiştirmemiz gerektiğini ve hangi yöne dönmemiz gerektiğini düşünmek, daha anlamlı bir hayat sürmemize yardımcı olabilir. Özellikle dine gelen musibetler, yani inanç değerlerinin erozyona uğraması, manevî boşluk ve ahlâkî yozlaşma, günümüzün en ciddî sorunlarından biridir. Bu noktada, bireyin ve toplumun Allah'a yönelişi, dinî değerlere bağlılığı ve gafletten uyanışı, sadece musibetlerden kurtuluşun değil, aynı zamanda gerçek huzur ve kurtuluşun anahtarıdır.
Sonuç olarak, Said Nursî'nin bu metni, musibetleri kaderci bir kabullenişten ziyade, onları birer ibret, birer uyarı ve birer arınma vesilesi olarak görmeyi öğütler. Gerçek musibetin kalbe ve inanca gelen olduğunu hatırlatarak, her türlü zorlukta Allah'a sığınmanın ve O'na yönelmenin önemini vurgular. Bu perspektif, insanı pasif bir kurban olmaktan çıkarıp, musibetler karşısında daha bilinçli, daha güçlü ve daha anlamlı bir duruş sergilemeye teşvik eder.
Dipnotlar:
1-Lem’alar, 2. Lem’a, Beşinci Nükte.
2-Musibet- TDV İslâm Ansiklopedisi