1950’lerde Eşref Edip’e verdiği mülâkatta şunları ifade ettiği için Bediüzzaman’dır:
“Dünya büyük bir manevî buhran geçiriyor. Manevî temelleri sarsılan garp cemiyeti içinde doğan bir hastalık, bir veba, bir taun felâketi gittikçe yeryüzüne dağılıyor. Bu müthiş sâri illete karşı İslam cemiyeti ne gibi çarelerle karşı koyacak? Garbın çürümüş, kokmuş, tefessüh etmiş batıl formülleriyle mi? Yoksa İslam cemiyetinin terütaze iman esaslarıyla mı? Büyük kafaları gaflet içinde görüyorum.
İman kalesini küfrün çürük direkleri tutamaz. Onun için ben yalnız iman üzerine mesaimi teksif etmiş bulunuyorum. (...) Karşımda müthiş bir yangın var. Alevleri göklere yükseliyor. İçinde evladım yanıyor, imanım tutuşmuş yanıyor. O yangını söndürmeye, imanımı kurtarmaya koşuyorum...”