“Risale-i Nur’u okuyanlar, mütalâa edenler bilirler ki, onun iki menbâı var. Biri ism-i Âzam’ın kibriyalı ve azametli cilvesi, diğeri ism-i Rahimin şefkatli ve re’fetli tecellisidir. Ve onun nuruyla fitne-i diniye nârı ve zındıka ateşi sönüyor ve sönecek.” (Lem’alar, 28. Lem’a, birinci nükte, haşiye, 326)
“Hz. Mevlânâ benim zamanımda gelseydi, Risale-i Nur’u; ben onun zamanında gelseydim Mesnevî’yi yazardım. O zaman hizmet Mesnevî tarzındaydı, şimdi ise Risale-i Nur tarzındadır.”
Risale-i Nurlar’ın müellifi olan Bediüzzaman Said Nursî’ye olan bu sözde üzerinde durmak istediğim birkaç konu var.
Üstad Said Nursî’nin eserlerine baktığımızda şu özellikleri görmekteyiz; “Kitabullahın tefsiri ve ahkâm-ı diniyenin izahı ve zamanın fehmine ve mertebe-i ilmine göre tarz-ı tevcihi sadedinde yazdıkları eserler kendi tilka-yı nefislerinin ve karîha-i ulviyelerinin mahsulü değildir, kendi zekâ ve irfanlarının neticesi değildir. Bunlar, doğrudan doğruya menba-ı vahy olan Zât-ı Pâk-i Risaletin (asm) mânevî ilham ve telkinatıdır.” 1
Risale-i Nur’un özelliğini, Üstad Bediüzzaman, 7. Şuâ, Âyetü’l Kübra’nın sonunda bulunan bir parçada; “Bugünlerde, mânevî bir muhaverede bir sual ve cevabı dinledim. Size, bir hülâsasını beyan edeyim” diyerek, sorulan suale verdiği cevapta bildirmektedir: “Risale-i Nur, yalnız bir cüz’î tahribatı ve bir küçük haneyi tamir etmiyor. Belki küllî bir tahribatı ve İslâmiyeti içine alan ve dağlar büyüklüğünde taşları bulunan bir muhît kaleyi tamir ediyor. Ve yalnız hususî bir kalbi ve has bir vicdanı ıslaha çalışmıyor. Belki, bin seneden beri tedarik ve terâküm edilen müfsid âletlerle dehşetli rahnelenen kalb-i umumîyi ve efkâr-ı âmmeyi ve umumun ve bâhusus avâm-ı mü’minînin de istinadgâhları olan İslâmî esasların ve cereyanların ve şeâirlerin kırılmasıyla bozulmaya yüz tutan vicdan-ı umumîyi, Kur’ân’ın i’câzıyla ve geniş yaralarını Kur’ân’ın ve imanın ilâçlarıyla tedavi etmeye çalışıyor.” 2
Hizmet tarzına baktığımızda şunu anlıyoruz: Bu tür muhterem zatlar, Kur’ân hakikatlerinin, “.. mazharı, mir’âtı ve ma’kesi hükmündedirler” yani, yaşadıkları asırdaki insanların anladıkları biçim ve metotla Kur’ân’ın o muhteşem ve derin hakikatlerini anlatmaktadırlar.
Peygamberimiz Hz. Muhammed’in (asm) müjdeleri “Her asır başında gelecek olan müceddidin” hadisinde belirtildiği gibi her asrın sahibi olan zatın yaşadığı zaman dilimidir.
Mevlânâ Hazretleri yaşadığı asrın sahibi ve müceddidi, Bediüzzaman ise ahir zamanın müceddidi olan zattır.
Allah’ın yardımı bütün Müslümanların ve Risale-i Nur Talebelerinin üzerine olsun.
Dipnotlar:
1- Şuâlar, 1994, Almanya baskısı, s. 577.
2- A.g.e. s. 163.