"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

En büyük hasmını dost zannetmek

M. Latif SALİHOĞLU
19 Eylül 2011, Pazartesi
Müslüman Türklere en büyük kötülüğü yapan, onlara en çok zarar veren, hiç şüphesiz isimleri "Türk büyükleri" arasında zikredilenlerdir.

Aynı şekilde, Müslüman Kürtlere en büyük kötülüğü yapan, onlara tarihin en büyük ıztırabını yaşatanlar da, hiç şüphe yok ki günümüzde isimleri "Kürt liderleri" listesine dahil edilenlerdir.
Durum böyle olunca, dost–düşman birbirine karışıyor. Onları birbirinden ayırt etmek, alabildiğine müşkilleşiyor.
Tehlikenin en dehşeklisi de, işte bu noktada başlıyor.
Zira, kanımızı emen, can damarımızı koparan en büyük hasım "dost" diye algılanıyor, hatta "kahraman" diye de yutturulabiliyor.
Bu vahim durum, bin yıldır din kardeşi ve cihad arkadaşı olan Müslüman Türklerle Kürtlerin en büyük handikapıdır.
Peki, kimdir bu "dost zannedilen" en hasımlar ki, bizi düşman kardeşler haline getirmeye ve saadetli dünya hayatını cehenneme çevirmeye uğraşıyorlar?
Bunları bilmek, tanımak lâzım değil mi?
Elbette ki lâzım, lâkin kolay değil.
Eğer bunları hakkıyla bilmek, tanımak öyle kolay olsaydı, bu iki Müslüman unsur zaten bu kadar sıkıntı çekmez, bu derece evlât acısı yaşamazdı.
O halde, bunların yüzündeki maskeyi indirmeye ve gerçek yüzlerini tanımaya çalışalım.
Şüphesiz, bu işi başarmak da kolay değil.
İyisi mi, biz burada bir şablon çizelim, siz de bu şablona uyan isimleri bulup yerleştirmeye çalışın.
Müslüman Türklerle Kürtler, en az bin yıldır Müslümandırlar ve birlikte İslâma hizmet etmişlerdir. İslâmı yaşamak ve bu mukaddes dine hizmet etmek, onlar için hayatın en büyük gayesi olmuştur.
Tarih sayfalarında, bu meyandaki hizmetlerinin nişanesi olarak binlerce eseri görmek, okumak pekâlâ mümkün.
Hakikat böyle olmasına rağmen, hasseten bu çağda kendilerini onların lideri, önderi, büyüğü, atası, ceddi diye yutturmaya çalışan, gözleri kan bürümüş bazı zalemeler ortaya çıkmıştır.
Ortalık kan–revân olunca, sağlıklı düşünmenin ve kimin ne mal olduğunu tesbit etmenin çok zor olduğunu bildikleri içindir ki, her icraatlarında kan dökmeyi öncelikli vazife bellemişlerdir.
Oysa, onların yaşantıları gibi, gerçekte inançları da İslâma uygun değildir.
Dolayısıyla, bu dindar milletle ruhları, mizaçları imtizaç etmiyor.
Ellerine kuvvet fırsat geçtikçe de, bu milletin mukaddesatına hücûm etmişler, düşmanlıkta bulunmuşlardır.
Meselâ, ezanı susturmuşlar, camileri ahıra çevirmişler, Kur'ân'ı yasaklama cihetine gitmişlerdir.
Bunları yaparken de, kendilerini suret-i haktan gösterme becerisini sergilemişlerdir.
Halbuki, bunlarda namaz yok ki, kulağı ezanda olsun.
Bunlarda din kardeşliği diye bir mefhum yoktur ki, kardeş kanının akıtılmasına mani olsunlar.
Bilâkis, iki taraftan da intikam alırcasına, onları birbiriyle çatıştırmadan yana fikir ve tavır takınmaktadırlar.
Biliyorum, kafaları allak bullak eden, beyni zonklatan şöyle bir soru var: Yahu, bu millet nasıl oluyor da, böylelerinin gerçek yüzünü bilmiyor, tanımıyor?
Zaman âhirzaman olduğundan ve insanlık tarihinin en dehşetli fitnesiyle karşı karşıya bulunduğumuzdan, gizli düşmanı tanıyamıyoruz, dahası en büyük hasmımızı dost zannetme vartasına düşebiliyoruz.
Allah, bizi böylelerin şerrinden muhafaza eylesin.
 
TARİHTE BUGÜN    19 Eylül 1918–21
 
Hezimet gününde Müşirlik rütbesi
 
 
 
Filistin–Suriye Cephesindeki Osmanlı kuvveti Nablus'ta, yer yer tuzağa düşürülerek hezimete uğratıldı. Oradaki askerimizin çok az bir kısmı kurtulabildi. Binlercesi esir düştü, yahut şehit–gazi oldu.
 
Osmanlı ordularının Arap Yarımadası'nda yaşamış olduğu en büyük hezimet, 19 Eylül 1918 tarihinde Filistin Cephesindeki Nablus'ta vuku buldu. M. Kemal, aynı cephede 7. Ordu Komutanı sıfatıyla bulunuyordu.
O tarihten tam tamına üç yıl sonra, yani 19 Eylül 1921'de ise, M. Kemal'e Meclis eliyle "Müşirlik" rütbesi ile "Gazilik" ünvanı verildi.
Bu iki hadise, tarihimizdeki garip tecellilerinden biri olsa gerektir.
* * *
M. Kemal, 7 Ağustos 1918'de Filistin Cephesindeki 7. Ordu Komutanlığına ikinci kez atanmıştı.
Bu ordu, 4. ve 8. Ordularla birlikte, Alman General Liman Von Sanders'in komutasındaki Yıldırım Orduları Grubunu teşkil ediyordu.
Grup Komutanlığı, 30 Ekim'de, yani savaşı sona erdiren Mondros Mütarekesinin imzalandığı gün, M. Kemal'e devredildi.
M. Kemal, yıldırım hızıyla bölgeden çekilerek, ordu karargâhını Adana'ya taşıdı.
Karargâhın merkezi Anadolu topraklarına taşındı taşınmasına, ancak ordu neferatının kahir ekseriyeti İngilizler tarafından işgal edilen Suriye–Filistin topraklarında kaldı: Kimi şehit, kimi de esir olarak...
İşte, bu cephede yaşanan ve üç ay müddetle zincirleme devam eden fecaatin en büyüğü, 19 Eylül (1918) günü Kudüs yakınlarındaki Nablus'ta meydana gelmişti.
Bu fâcianın 3. yıldönümünde ise, kahraman ordumuzun Eskişehir'de kazanmış olduğu Sakarya Meydan Muharebesi sebebiyle, M. Kemal'e Mareşallik rütbesi ile Gazilik ünvanı verildi.
Bu iş için, Fevzi Paşa ile İsmet Paşa Meclis'e daha evvel telgrafla teklif vermişlerdi. Teklifleri 19 Eylül günü kabul edildi.
Bu arada, Sakarya Meydan Savaşının bir isminin de "Subaylar Savaşı" olduğunu hatırlatmış olalım.
Subaylar, erlerden daha yüksek bir gayretle ileri atılmışlar ve emirleri altındaki neferattan belki sayıca daha çok şehit ya da gazi olmuşlardır.
Okunma Sayısı: 1945
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Şehiremini

    19.9.2011 00:00:00

    Tarihte bugün köşenizde çok önemli bir hakikatı ifade etmişsiniz. Malesef bu konuda yeteri kadar açıklayıcı ve izah edici yazılar yazılmıyor. YeniAsya’ya bu önemli hizmetinden dolayı teşekkür ederim...

  • murat ural

    19.9.2011 00:00:00

    Bu Mustafa Kemal bulunduğu bölgeyi habersiz diğer unsurları düşünmeden hesapsızca çekilmiş ve burada yaşanan hezimetin tek ve en büyük müsebbibi olmuştur maalesef.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı