30 yıl hizmet-i imaniye ve Kur’âniyede ağabeyim: İsmail Hakkı Demir (III)
Yakup Özlü (Emekli imam)
İki mühim şahit
Hatıralarını yazıya dökemeden Rahmet-i Rahman’a kavuşan iki mühim şahsiyetten bizzat dinlemiş olduğumuz bazı hatıralar kısaca aşağıdaki gibidir.
Birincisi, Hamit İşbilen Hocadır.
Geyve İmam-Hatip Lisesinde uzun yıllar meslek dersleri öğretmenliği yapmış olan Hamit Hocamız “Yedinci gün okuması”na geldiğinde, hazirûn cemaate şunları söyledi: “İsmail Hakkı Beye Allah rahmet eylesin. Tarhan Camiinde tâ yıllar öncesinden başlatmış olduğumuz ‘Hatimli teravih namazları’nı mübarek hiç aksatmadı. Devamlı surette gelip bizimle birlikte teravihleri kıldı. Çoğu kimse bilmez belki, ama ben bunun şahidiyim.”
İkincisi, Şükrü Kabakçı Hocadır.
Eski müftülerimizden olan Şükrü Hoca, çok yakın zamanda, 3 Eylül 2013’te vefat etti. Üç sene önce, yine bir Eylül günü ebedî âleme yolcu ettiğimiz İsmail Hakkı Ağabeyin mezarına gelmiş ve orada şunları söylemişti: “Bizim Kur’ân Kursunun bazı ihtiyaçları olurdu. Her ne gibi işimiz, bir ihtiyacımız olursa, biz genellikle İsmail Hakkı Beyi arar, ona söylerdik. Kendisi de o gün ne yapar eder, gün bitmeden o işi halleder, o ihtiyacımızı görürdü. Ben bu meziyetinin şahidiyim. Allah rahmet eylesin.”
Tevâfuklar zinciri
Bu iki muhterem hocamız da İsmail Ağabeyin arkasından ve aynen onun gibi yaprak dökümü olan Güz mevsiminde, yani Sonbaharda ve kanaatimce Cennetin ilkbaharına, yani sonsuzluk baharına yolcu oldular.
Birbiri ardı sıra giden bu üç muhterem zâtın vefat tarihleri şöyledir:
İsmail Hakkı Bey: 18 Eylül 2010
Hamit İşbilen Hoca: 13 Ekim 2012
Şükrü Kabakçı Hoca: 3 Eylül 2013
* * *
İsmail Hakkı Ağabey, evinde geçirmiş olduğu kalp krizi neticesi vefat etti. Hamit Hocamız, Atapaşa Camiinde ikindi namazı kılarken kalp krizi geçirerek vefat etti. Kezâ, Şükrü Hocamız, benim de uzun yıllar vazife yaptığım Merkez Sinanbey Camiinde yatsı namazının son sünnetini kılarken, o da geçirmiş olduğu kalp krizi neticesi Hakk’ın rahmetine kavuştu.
* * *
Adı geçen her iki hocamız da, sessizlikte, sakinlikte olduğu gibi aklî/fikrî şuurda da İsmail Hakkı Ağabeye benzerdi; yahut, İsmail Ağabey onlara benzerdi.
* * *
Bir gün birlikte Latif Salihoğlu’nun Yeni Asya’da çıkan “Kemalizmin kisveleri” başlıklı yazısını okuyorduk. O kadar hoşumuza gitmişti ki, o yazıyı tekraren okuduk. Sonra da fotokopi ile çoğaltıp uygun gördüğümüz kimselere dağıtma kararına vardık.
Vefatıyla da büyük hizmet etti
Bütün hayatı iman ve Kur’ân hizmeti ile geçen İsmail Hakkı Ağabeyimizin vefatı da birçok derse vesile oldu.
Vefatını müteakip gün ve haftalarda sıklıkla Yâsîn, Tabâreke ve sâir sûrelerin yanı sıra, ayrıca değişik ortamlarda Risâle-i Nur’dan da bilhassa ölümün ehl-i imâna bakan güzel, sevimli, lezzetli yüzünden bahseden pasajlar okurduk.
Ölüm denince, daha evvel yüzleri eleme, kedere bürünen birçok simanın, okuduğumuz o ulvî izahlar karşısında bu kez tebessüme gelerek şu tarz ifadeleri kullanmaya başladılar: “Hocam, herkes sizin gibi böyle güzelce anlatsa, ölümden korkmaya hiç gerek kalmaz.”
Biz ise, âcizâne şu mukabelede bulunuyorduk: “Bu okuduklarımız, Kur’ân’ın bu asra ve gelecek zamana bakan bir tefsiri olan Risâle-i Nur’dandır. Kur’ân’ın bir mânevî mu’cizesi olan bu eserler, ehl-i imân için ölüm hakikatini anlatırken, daima müjde ile bahsediyor. Fazilet ve şeref, Risâle-i Nur’a aittir.”
Evet, insanın aklını, kalbini, ruhunu, nefsini ve sâir lâtifelerini tam tatmin eden, ve zahirden hakikate yol bularak imanı hakkalyakîn derecesine çıkaran o Kur’ânî derslere her zaman ihtiyacımız var.
Rahmet ve mağfirete vesile olması niyet ve temennisiyle, burada da o lezzetli meyvelerden birkaç nümûne zikrederek dikkat nazarlarına takdim edelim.
İnşaallah, yarınki son bölümde...

40 yıllık Yeni Asya okuyucusu Yakup Özlü Hoca.
Abbas Toprak: Sevimli mizacıyla dâvâsını da sevdirirdi

Asıl memleketim Hatay. Bundan yedi sene evvel Geyve’ye geldim. Gelir gelmez İsmail Hakkı Beyle tanıştım.
Onun ne kadar sadık, samimi, ihlâslı ve gayretli bir Nur Talebesi olduğuna yakînen şahit oldum. Yakından tanıyıp da ona hayran kalmamak, hizmetine imrenmemek elde değil.
Onun şahsında, inandığı dâvâya sımsıkı bağlanmak ve hiç ayrılmamak gerektiğinin ne kadar ehemmiyetli olduğunu hakkıyla öğrendim.
Mizacı itibariyle de o derece sevimli ve sempatik bir yaradılışta idi ki, insan onun bu haline bakıp dâvâsını da sevmeye başlıyor.
Civardaki bütün Nur Talebeleri onun bu haline şahit oldukları gibi, yediden yetmişe Geyve halkı da bu söylediklerimi aynen tasdik eder. Zira, bu havalide onu sevmeyen, samimiyetini, dürüstlüğünü tasdik etmeyen hemen hemen yok gibidir.
Onu tanımak ve anlamak, bir cihetiyle Nur yolunda gitmenin ehemmiyetini idrak etmeye başlamak demektir.
İsmail Hakkı ve onun gibi hizmet kahramanlarının, dünya ve âhiret hayatlarının mamur ve mesut olmasını Cenâb-ı Allah’tan niyaz ediyorum.
(Devamı var)