"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Osmanlı’da Nuh Tufanı (3)

M. Latif SALİHOĞLU
02 Temmuz 2020, Perşembe
”NİZAM-I CEDİT”TEN SONRA ”SEKBAN-I CEDİT” DENEMESİ

Osmanlı’nın bilhassa son yüz elli yıllık şiddetli sarsıntılar ve çalkantılarla geçti. Siyasette, bürokrasiye, diplomaside ve özellikle askeriye sahasında bir düzen kurulamadı.

İşte hem sultanların, hem de büyük paşaların hayatına mal olan askeriye cenahında yaşananların bir hülâsası:

Yaklaşık on beş yıl müddetle askerî sahada uygulanan “Nizâm-ı Cedit” denemesi (1793-1807), Sultan III. Selim’in yanı sıra onlarca devlet adamı ile yüzlerce zâbit ve neferatın hayatına mal oldu.

1808 yılı sonbaharında (Eylül-Kasım) uygulanan “Sekbân-ı Cedit” denemesi ise, devrik padişah Sultan IV. Mustafa, Sadrâzam Alemdar Mustafa Paşa ve birçok devlet adamı ile birlikte binlerce Yeniçeri askerinin hayatına mal oldu.

Sultan III. Selim’in yenilik (teceddüt) politikalarını kendi iktidarı döneminde de ihya edip sürdürmek isteyen Sultan II. Mahmud, 29 Mayıs 1807’de kaldırılan “Nizâm-ı Cedit” mânâsında orduda yeni bir düzenleme yapmak istedi.

Sadrâzam Alemdar’ın da aynı fikirde olması, padişahı bu hususta daha da cesaretlendirmişti.

Nihayet, 1808 yılı Eylül’ünde aynen “Nizâm-ı Cedit”i ihya eder bir tarzda “Sekbân-ı Cedit” ordusu kuruldu.

Bu durum, teceddüt politikalarından hoşnut olmayanların o müzmin “İstemezuuuk!” şeklindeki isyankâr damarını yeniden depreştirdi.

Zeminin müsait olduğunu gören dahilî ve haricî fesat şebekeleri de devreye girip (tıpkı, daha evvel yaptıkları gibi) Yeniçeri Ocağını bir kez daha ateşlemeye koyuldular.

Fitne ateşi, kısa sürede alevlendi. Yeniçeri Ocağını yeniden fokurdatmaya başladı.

14/15 Kasım gecesi ayaklanan Yeniçeri askerleri, Sadrâzam Alemdar Mustafa Paşayı bertaraf etmek için âni baskın yaptılar.

Etrafının çevrildiğini gören Alemdar, Saray’dan ve Sekbân–ı Cedit’ten yardım geleceği ümidiyle teslim olmayarak çatışmaya devam etmek niyetindeydi.

Ne var ki, ümidi boşa çıktı. Saatlerce bekleyip direnmesine rağmen, hiçbir taraftan yardım gelmedi. Son çare olarak, yakınında bulunan barut fıçılarını ateşleyerek intihar yolunu seçti. Meydana gelen patlama, yıkım ve yangın sonucu, çevrede bulunan Yeniçeri neferatından da yüzlerce kişi ecel şerbetini içti.

Hayatta kalan Yeniçeri askerleri, Bâbıâli’den sonra Topkapı Saray’ına doğru harekete geçti. Maksatları, yenilik taraftarı olan devlet erkânını tepelemek ve Sultan Mahmud’u halledip IV. Mustafa’yı yeniden tahta geçirmekti.

Saray’daki muhafız kuvvetlerle isyancılara mukabele eden Sultan II. Mahmud, Sekbân–ı Cedid’i kaldırdığını söyleyerek, isyan ateşini dindirmeye çalıştı.

Ne var ki, bununla yetinmeyen Yeniçeri Ağaları, daha da ileri giderek kendilerine muhalif gördükleri devlet adamlarını öldürmeye ve Sekban Ocağı’ndaki askerlerle çatışmaya devam edeceklerini deklare ettiler.

Sultan II. Mahmud, bu tehlikeli durum karşısında ikinci bir adım daha atarak, Saray’da gözetim altında tutulan selefi IV. Mustafa’nın idam edilmesini emretti.

“Devletin selâmeti” gerekçesiyle alınan fetvâdan sonra, IV. Mustafa’nın vücudu ortadan kaldırıldı.

Böylelikle, isyan eden Yeniçerilerin nihaî plânı âkim bırakılmış oldu. Asiler, Sultan II. Mahmud’u kabullenmeye mecbur kaldılar. Zira, onun yerine geçirilebilecek hayatta bir başka Osmanoğlu yoktu.

Sultan Mahmud da, varılan mutabakat üzere, Yeniçeri Ocağının devamına razı oldu ve ona alternatif olacak bir başka askerî nizamı ihya etme politikasını da askıya alma cihetine gitti.

Kıyafet inkılâbı

Sultan II. Mahmud döneminin en büyük inkılâplarından biri de, 3 Mart 1829’da ilân edilen “Kıyafet Nizamnâmesi” fermanı ile tahakkuk etmiş oldu.

Bu ferman ile, kavuk yasaklandı. Sarık ve cübbe ilmiye sınıfına (medrese ehline) hasredildi; başkasının bu kıyafetleri kullanması men’ edildi. Ayrıca, padişah ve asker dahil olmak üzere, bütün devlet mensuplarının fes, setre ve pantolon giymesi mecburî hâle getirildi. Ahaliden kimselerin de sarık, külâh yerine, yine fes giymesi istendi.

Özellikle, fes mecburiyetinin getirilmesi, halka büyük tepkilere sebep oldu. Tepki gösterenlere ise, çok şiddetli bir cezalandırma yöntemiyle karşı konuldu.

Tarih kaynakları, bu kılık–kıyafet inkılâbı hengâmesinde binlerce vatandaşın cezalandırıldığı ve hatta öldürüldüğünü bildiriyor.

Bu tarihten Hicrî olarak yaklaşık yüz sene sonra ise, yine bir 3 Mart günü (1924) olmak üzere, çok büyük inkılâpların yapıldığı bilinmektedir.

Okunma Sayısı: 1642
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı