Gelişmiş ülkelere nazaran, bizde kitap okumak maalesef zayıf durumda. İçinde bulunduğumuz internet çağında ve dijital devirde, kitap okumak daha da zayıflamış görünüyor. Oysa, biz ümmet olarak ehl-i kitabız.
İki şey var ki, bizim açımızdan asla ihmâle gelmez: Kitap okumak ve tarihini doğru şekilde öğrenmek.
Bu zamanda, hakikaten okumaya değer olan kitaplar var; bir de artık okunma şansını büyük ölçüde kaybeden kitaplar var. Bu noktayı aşağıda biraz açmaya çalışalım.
Tarih noktasında da karşımızda bir ikilem var: Yalan tarih ve doğru tarih. Resmî tarih kitapları daha çok yalan ve uydurmadan ibaret olduğu için, hakikat arayışında olanların fazla ilgisini çekmiyor, hatta gitgide umumun nazarında da değerini kaybediyor. Doğru tarih ise, her zaman için muteber, faydalı ve öğrenmeye değer.
*
Tarih konusu, kimi insanlar için tâ ilköğretim döneminden itibaren istenmeyen ders ve konuların başında gelir. Ama, bizim okuyucularımızın şahsında yakînen görüp şahit olduğumuz manzara, bunun tam tersini gösteriyor. Öyle büyük bir alâka, dikkat ve iştiyaklı hallere şahit oluyoruz ki, sevincimizle beraber ümidimiz de kat kat ziyadeleşiyor.
Bu yıl iki kez yazılara ara vermek durumunda kaldık. Yazamadığımız günlerde, iştiyaklı okuyucularımızdan bilhassa yakın tarihe ve özellikle “günün tarihi”ne dair o kadar çok talep mesajları aldık ve alıyoruz ki, şartları zorlayarak da olsa, işte bu iştiyaklı talepleri karşılamaya âcizane çalıştık, çalışıyoruz. Hakikaten, sürûr ve memnuniyet verici bir durum.
*
Son yıllarda, bilhassa bilgisayar ve internet teknolojisi hayatın hemen her alanına girdikten sonra, insanlarımızın kitap okumaya olan meyil ve arzularında büyük bir zayıflama hasıl oldu. Bu sebeple, kitap satışlarında da çok büyük düşüşler yaşandı.
Ancak, buna rağmen, bir ihtiyaca cevap veren, bir boşluğu doldurmaya çalışan kitaplara olan merak ve talepleri gördük ve görüyoruz ki, bu durum bizi bizden alıp ümitler, güzellikler âlemine götürüyor. (Misal: Nur Risaleleri.)
*
Her şeyde olduğu gibi, kitap neşriyatında da arz-talep dengesine çok dikkat edilmeli. Yani, okuyucu tarafından talep edilen ne ise, onun en iyi ve en verimli şekilde karşılanmasına gayret edilmeli.
Yapılacak olan kitabî çalışmalarda, bir ihtiyacı karşılama, bir boşluğu doldurma, zihinlerde birikmiş sorulara cevap teşkil etme, yeni yeni bilgiler edinme gibi hususlara âzamî derecede dikkat edilmeli. Bu gibi hususlarda tatminkâr bilgileri ihtiva etmeyen kitapların, bilhassa günümüz dünyasında okunma ve kitlelere yayılma şansı yoktur.
İnsanlar, baştan sona ansiklopedik bilgilerle doldurulmuş kitaplara niçin para versin ki? Bu tür bilgiler, artık ücretsiz şekilde internetten elde edilebiliyor. O halde, her kitabın kendine has bir orijinalitesi olmalı ki, okuyucu kitlesinde yaşama ve yayılma şansına sahip olsun.
*
Her insanın bazı konulara ciddî şekilde merakı, ilgisi, iştiyakı olmalı ki, onda inkişaf etsin. Tarih ise, cemiyet halinde yaşayan ve esasen sosyal bir varlık olan insanların tamamını ilgilendiren bir ilimdir. Tarih, özetle insanlığın hem vicdanı, hem hafızası, hem de kök bağlantısıdır.
Köksüz bir ağaç düşünülemeyeceği gibi, tarihsiz bir toplum da düşünülemez. Kök bağlantısı ne derece sağlamsa, o ağacın dalları, yaprakları, meyveleri de o nisbette sağlam ve sağlıklı olur.
Velhasıl, mâzi hakkında ne kadar emin ve güvenilir bilgilerin sahibi isek, âti hakkında da o derece ümitli olup güvenle bakabiliriz.
GÜNÜN TARİHİ: 9 Aralık 1924
Hilâfete karşı düşmanca hisler
Hindistan’daki Müslümanların liderlerinden Ağa Han ve Emir Ali isimli zâtların Başbakan İsmet Paşa’ya hitaben yazdıkları “Hilâfet devam ettirilsin” şeklindeki temenni mektubunu yayınlayan İstanbul gazetecileri, 9 Aralık 1923’te tutuklanarak mahkemeye sevk edildiler.
9 Aralık günü, mektubu neşreden Tanin, Tevhid–i Efkâr ve İkdam isimli gazetelerin sahip ve sorumlu müdürleri tutuklandı. Tutuklular, iki gün sonra da, mahkemeye çıkarıldı. Bu maksatla yeni kurulan İstanbul İstiklâl Mahkemesi, aynı gün yaptığı açıklamada, tahrik çıkaran fesatçıların imha edileceğini duyurdu. (A. F. Cebesoy; Millî Müdafaa Hatıraları: 90)