Çünkü kış kalbinde baharı saklar. Ümit ise ilahi rahmete dayanır, bekler bir tohum sessizliğinde. Kalbinde baharı saklayan kış, asla ‘kara’ kış değildir.
Na-kış, na-kış kristalleriyle bereketli ovaları, haşmetli dağları beyaz örtüsüyle sarıp sarmalayan bir gelinliğe, hiç ‘kara’ sıfatı ya-kış-ır mı?! Birazcık te-fek-kür, birazcık insaf!
Ben-merkezci, hodgam, egoist insana ‘na-hoş’ gelen kıştaki bazı faaliyetler bile; yine insan için ‘hoş’ bir bahara hazırlıktır halbuki...
‘ALLAH İNSANLARA ZULMETMEZ’
Bilimin tüm uyarılara rağmen gerekli tedbirleri almaz insan, aklını kullanmaz, ikazlara kulak asmaz veya üzerine almaz. Sonra da bir musibet emri gelince; dövünür, şikayet eder, suçu başkalarına atar. “Şurası kesindir ki Allah, insanlara zerre kadar zulmetmez. Ne var ki, insanlar kendi kendilerine zulmedip duruyorlar.” (Yunus, 44)
Suçu kendinden bulmaz da; gökte uçan kuşa, filanın gözünün üstündeki kaşa, bembeyaz kristalleriyle mucizevî kışa yüklemeye çalışır. Veya bir emir tahtında hareket eden ve görevini yapan yağmura, rüzgâra, yerküreye, fay hattına kabahat bulur. Heyhat! ‘Zalumen cehula’ tam da bu işte! “Gerçekten insan çok zalim ve çok cahildir!” (Ahzâb, 72)
ÖNCE TEDBİR, SONRA TEVEKKÜL!
Haydi, bir an için mucizelerle dolu kışı; felsefenin güzel bakış açısı kazandıran tarafıyla değil, her şeyi negatif gösteren gözlükleriyle kara, karanlık, dondurucu, olumsuz, zulüm ve zulümatlı gördüğümüzü farzedelim. Diyelim ki kötü. Kara. Düşman.
Pekii. Böyle kötü bir durumda oturup ağlayalım mı? Hayır, hayır. Yine tedbirimizi alalım, mücadelemizi verelim. Kar, boran ve fırtınanın bir gün dineceğini, bizi yolumuzda alıkoyamayacağını bilelim. Bu kıştan sonra baharın geleceğine olan inancımızı yitirmeyelim. Buna rağmen yine, yeniden ümitlerimizi diri tutalım. N. Fazıl gibi haykıralım; gözlüklerimizin bize kara gösterdiği kasırgalara, fırtınalara: “Surda bir gedik açtık mukaddes mi mukaddes/ Ey kahpe rüzgar artık ne yandan esersen es...”
***
Evet.. Yuvasını dere yatağına yapan adamın selden şikayete hakkı yoktur.
‘İLKBAHAR.. KIŞBAHAR!
Şimdi mevsimleri sayan masum yavrumuza bir kez daha kulak verelim ve gözlerinden öpelim bize öğrettiği güzel bakış açısı için:
-İlk bahar... -Yaz bahar.. -Son bahar.. -Kış bahar!...
Neymiş?!! Güzel görene her mevsim baharmış! Çünkü “güzel gören güzel düşünür, güzel düşünen hayatından lezzet alır”mış!
BAHARIN SIĞINAĞI KIŞIN KALBİ!
Gelelim kalbinde baharı saklayan bay kışa!
Peki.. Bay Kış, Bayan Baharı neden kalbinde saklarmış acaba?
Şöyle düşünelim: İyi tarafı, Bayan Baharı saklandığı yerin kalpte olması.. Neyse ki dondurucu bir köşede alıkoymamış hanımefendiyi Bay Kış.. Kalbinde muhafaza ediyor belli ki onu. Bayan Baharın sığınağı bir kalp! Duyguların ve güzelliklerin merkezi yani..
Bay Kışa da böylesi yakışmıyor mu? Sert, hırçın, mağrur ama; sevda yüklü, kıymet bilen ve koruyucu nihayetinde. Nazik Baharı zedelememek için ona kucak açtığı, onu hıfz ettiği yer kalbi. Bu Bay Kışa da iyi geliyor. Böylece Bayan Bahar nefes aldıkça orada, Bay Kışın da kalbi taş kesilmiyor soğukta!
‘DÖRTMEVSİM ÇİÇEKLERİ’!
Velhasıl kelam; ümitsiz değiliz asla! Kış ne kadar yiğit, bahar ne kadar nazlı... Şükürler olsun ki bahar, kışın kalbinde saklı..
***
Gönlünüzdeki ümit tohumları her daim ‘dörtmevsim çiçekleri’ açsın efendim!