Madem “bir millet cehaletle hukukunu bilmezse, ehl-i hamiyeti dahi müstebit” ediyor, cumhuriyete adem-i liyakatini gösteriyor, demokrasiye zarar veriyor; öyleyse en temel bazı prensipleri hatırla/t/maya devam edelim.
Demokratik ve barış ortamı; hür, insanca ve Müslümanca yaşamak, iman hakikatlerini muhtaç gönüllere ulaştırmak için müsait bir zemindir.
Kavganın, gerilimin, savaşın olduğu olduğu coğrafyada hakikat gizlenir, güzellikler solar, vicdanlar azap içinde kalır. Güven azalır, cehalet, fakirlik ve tefrika çoğalır.
Kılıçların kınına girdiği, İslâmın güzelliklerinin görünür hâle geldiği Hudeybiye sulhünden sonraki imanî fütuhat buna güzel bir misaldir. “Demek, iman ne kadar mükemmel olursa, hürriyet o derece parlar. İşte, Asr-ı Saadet!”
*
“Demokrasi millet hâkimiyetine dayanır, oysa İslâm’da hâkimiyet Allah’ındır” şeklindeki endişelerin ciddî bir esası yoktur.
Çünkü İlâhî ahkâm zaten değişmez, ancak değişen şartlara göre ne şekilde uygulanacağı meşveret sistemiyle tayin edilir. Allah, insanı akıl başta olmak üzere binbir cihazla donatmış ve yeryüzüne halife kılmıştır. Girmeye maniler olsa da; içtihad kapısı kıyamete kadar açıktır.
Elbette demokrasinin de zaafları, hastalıkları, düşmanları vardır. Bunların farkına varmak şuurlu vatandaşların görevidir.
DEMOKRASİYİ TAHRİP ETMEK
Demokratik hak ve hürriyetler, demokrasiyi ortadan kaldırmak için kullanılamaz. Hiçbir zümre veya parti, demokratik yöntemlerle iktidara gelip demokratik sistemi yok edemez.
Siyaset bilimcileri demokrasiye zarar veren unsurların bazılarını şöyle sıralıyor:
* Adaletsiz seçim sistemleri halk iradesini çarpıtabilir.
* Cahillik veya bilgi eksikliği: Eğitimsiz toplumlarda demokratik kararlar sağlıksız olabilir. (“Cahil çoğunluğun tiranlığı” deniyor)
* Popülizm: Gerçek çözüm önerileri yerine, halkı kısa vadeli duygularla yönlendirme.
* Propaganda: Gerçek dışı bilgilerin yayılması, halkın sağlıklı karar vermesini engeller.
* Manipülasyon: Örnekleri görüldüğü üzere; medya kontrolü ve algı yönetimiyle seçim sonuçları etkilenebilir. Çoğunluk oyları bir partiye akabilir. Kitle partisi kavramı her zaman gerçeği yansıtmayabilir.
TOPLUM YANLIŞTA İTTİFAK ETMEZ Mİ?
“Ümmetim asla yanlış kararda ittifak etmez” hadisine bir göz atalım.
Bu ‘imanî, ahlâkî konularda, ibadet gibi meselelerde yanlış bir karar üzerinde ittifak etmez’ demektir. Yoksa; ‘yanlış bir siyasî tercih yapmaz’ demek değildir.
Çünkü insanların “yüzde sekseni ehl-i tahkik değildir ki; hakîkate nüfûz etsin ve hakîkati hakîkat tanıyıp kabul etsin.” Yasaklı ihtilal Anayasası yüzde 92 oyla kabul edilmişti.
“Müslümanların çoğunluğu, Deccal devrinin aldatıcı yıllarında ahirzaman fitnelerine kapılacak” hadisi bu manayı teyid etmektedir.
Bediüzzaman “Ekser insanlar o zalim şahısların harekatına fiilen, iltihaken ve iltizamen taraftar olmasıyla mânen iştirak eder, musibetin devamına sebebiyet verir” tesbitinde bulunur.
“Ekall-i kalîl olan ehl-i dalâlet ve tuğyan, safdil taraftarla ekseriyet teşkil ederek [...] kader-i İlâhiyeye fetva verirler; “Biz buna müstehakız” derler.”
*
Öyleyse; insanlığın hayrına çalışan hürriyet kahramanları, muhabbet fedaîleri ümitsizliğe düşmeden, bize şuncu-buncu derler diye endişeye kapılmadan, kınayıcıların kınamasından korkmadan hakikatleri haykırmaya devam etmelidir.
“Ümmetimden bir topluluk kıyamete kadar, Allah’ın emrini ayakta tutmaya devam ederler” müjdesine nail olanlara ne mutlu. Çünkü onlar “ne kadar da az da olsalar, manen bir ordu kadar kuvvetli ve kıymetli sayılırlar.”