İlâhî bir senaryo gereği hayatta çeşit çeşit roller var. Bazıları insanın tercihine bırakılmış, bazıları ise mecburi. Söyle; sen hayatında hangi rolü seçtin sevgili dostum?
Severek seyrettiğimiz belgesellerden öğreniyoruz ki; insanın hikâyesi anneden ve babadan alınan ve ancak mikroskopla görebildiğimiz birer parçanın buluşmasıyla başlıyor.
Anne karnındaki muazzam bir tezgâhta, karanlık bir ortamda, annenin bile bilemediği mucizeler gerçekleşiyor. Sonra tatlı ve minik bir misafir dünyamızı şenlendiriyor. Bilinmeyen âlemden görünen âleme çıkıyor.
Ömür boyu çalışır, öğrenir, sever, sevilir, üretir ve tüm insanlığa elinden geldiğince katkılar sunar özet olarak.
Anne babasını, nerede dünyaya geleceğini, cinsiyetini, milliyetini seçemiyor. Fakat iyi veya kötü, âlim veya cahil olması, mü’min veya münkir, merhametli veya zalim olup olmayacağı gibi hususlar kendi tercihlerine bağlı.
DÜNYA SAHNESİ VE ROLLER
Hz. Âdem’le (as) başlayan hayat devam ediyor bin yıllardır. “Dünya bir sahnedir; kadın erkek herkes birer oyuncu. Sıraları geldikçe ya girer, ya çıkarlar. Her insan nice roller oynar ömrü boyunca.” (Shakespeare). Peki; herkes kendi filminin başrolünde mi?
Çocukluk, gençlik, ihtiyarlık ve nihayet ölümle sahnedeki rolünü bitiriyor. Peki anne karnına düşmeden önce, o insan hangi zaman boyutundaydı? Ölünce hangi zaman boyutuna geçiyor?
***
Şimdi kendimize soralım: Hayattaki rolüm nedir, yaratılış gayesine uygun mu? Tercihlerimi nasıl kullanıyorum? Diğer insanlara, varlıklara ve Allah’a karşı durumum nedir?
Dikkat lâzım; ahirzamanın dehşetli diliminde roller karışmış iyice.
“Zaman olur zıd, zıddını saklarmış. Lisân-ı siyasette lâfız, mânânın zıddıdır. Adâlet külâhını, zulüm başına geçirmiş; hamiyet libasını, hıyânet ucuz giymiş. (...) Esâret-i hayvanî, istibdad-ı şeytanî, hürriyet nâm verilmiş.” (Lemaat, s. 1150.)
İnsan rollerini bazen serbestçe seçiyor. Bazen de başkaları tarafından dayatılıyor. İnsanın ilim ve duâ vasıtasıyla tekemmül edip, hür iradesi ile fıtratına ve Rabbinin rızasına uygun rolü seçmesi hayatî önem taşıyor.
TOHUM – MEYVE - TOHUM...
Bir ağaç gibi serüvenine bir tohumla başlar insan; filiz ve fidan olur, meyveler verir. Rolü bitince hayatı hafızaya ve başka cihazla kaydedilerek çekirdek gibi toprak altına girer. Haşirde dirilmek ve hesap vermek üzere.
Kur’ân der: “0 (Allah), Evvel ve Âhir, Zâhir ve Bâtındır. O her şeyi bilir.“ (Hadid Suresi: 3) Bu isimler insanda da tecelli ediyor. Biyolojik varlığı halk edilince mükemmel organlarla süslenirken; ruhu, hulku, ahlâkı da sevgi, şefkat, merhamet, adalet, vicdan gibi duygularla donatılmış.
HER ‘AN’ ŞİMDİKİ ZAMAN !
Bediüzzaman Hazretleri ezel kelimesi için “ezel, mazi silsilesinin bir ucu değil, mazi, hâl ve istikbali birden tutar, yüksekten bakar bir âyine” tabirini kullanır. Bu ebed için de, belki bütün insanlık için de geçerlidir. Bu durumda ezel ve ebedle irtibatlı nitelikli zaman geçmiş ve geleceği ‘an’da topluyor.
İnsanlık ailesinin bir ferdi Augustinus da bu hakikati yakalamış:
“Ne gelecek var, ne geçmiş. ‘Geçmiş zaman, şimdiki zaman ve gelecek zaman’ diye zamanı üçe ayırmak doğru değil. Belki şöyle diyebiliriz: Geçmiştekilere ilişkin şimdiki zaman, şimdikilere ilişkin şimdiki zaman ve gelecektekilere ilişkin şimdiki zaman.”
Hayattaki rolünüz kaliteli ve güzel olsun efendim.