Karanlıklar korkutmasın seni dostum.
-Yıldız çiçekleri günüydü!-
Uzakta da olsa; o dost yıldızlar bilmelisin ki, yine oradalar! Varsın bazıları ağızlarıyla yıldızları üfleyip söndürmeye uğraşsın. Sen asla ümitsizliğe, cahilliğe, ihtilâfa, zarurete, keyfiliğe ve sığlığa teslim olma!
Bu ihtiyar dünyamız ne karanlık devirler, ne zifiri geceler, ne geçmez sanılan acılar gördü. Kendini ölümsüz sanıp, insanlara ilahlık taslayan Firavunlar, Nemrutlar geldi geçti.. geçti de. Hep Musa’lar, İbrahim’ler (as) kazandı sonunda.
Gerçeklerin üstü örtülemez, bilirsin dostum... Örtülse de; kısa zamanda üzerine serilen ölü toprağını silkeleyip, üstüne örtülen istibdat şalını parçalayıp gün ışığına çıkardı bir gün. ‘Öldü, bitti’ denildiği bir zamanda kök salardı kalplere, gönüllere. Bazen buralarda simsiyah bir gece başlarken; uzaklarda bir yerlerde güneşler doğardı. Tohumlar çürürken bir taraftan; filizler fidanlar orman olurdu diğer yakalardan.
SİMSİYAH GECENİN KOYNUNDA
Kara bulutların ufku kapladığı ve güneşten bir ışık huzmesi bile görünmediği karanlık günlerde baharın geleceğine ve güneşin doğacağına inananlar vardı. Ümitle, aşkla, şevkle korkmadan ümidi diri tutmaya çalışanlar dün vardı, bu gün de var, yarında olacaklar inşallah. Onlar biliyorlardı ki; bu günler de geçecekti! Karanlığa inat güneşler ve yıldızlar Nur saçacaktı Allah’ın izniyle!
Bak, dinle! Merhum Barış Manço, o doyumsuz sesiyle bu hakikati bir kez daha fısıldıyor:
“Simsiyah gecenin koynundayım yapayalnız/ Uzaklarda bir yerlerde güneşler doğuyor/ Görüyorum dönence/ Kupkuru bir ağacın dalıyım yapayalnız/ Uzaklarda bir yerlerde bir şeyler kök salıyor...”
HEPİMİZ MÜLTECİYİZ KALBİMİZE DOĞRU
Her olumsuz hadise, her çirkin ve kötü söz kalbimizi kanatsa da kalbimize ve ‘kalbimizin Sahibine’ iltica edeceğiz dostum. Çünkü hepimiz yolcuyuz. Ve ‘hepimiz ölecek yaştayız!’ Öyleyse bunun farkına varalım, verilen nimetleri, ihsan-ı İlâhî olarak omzumuza konan hizmetleri ıskalamayalım. Günlük sıkıntı ve siyasî çekişmeler içinde, unuttuğumuz tebessüm çiçekleri açsın çehrelerimizde.
Yaşama sevinci bir kez daha dolsun yüreklerimize. Ümidimizi bir kez daha tazeleyelim. Simsiyah gecenin koynunda olsak bile; söken şafağı, doğmakta olan güneşi unutmayalım. Yürüdüğümüz yola ve geçtiğimiz tünele, Nuru âlemleri kaplayan Rabbimiz daima bir ışık bırakmıştır. Gözlerimizi tünelin ucundaki ışıktan ayırmayalım öyleyse. Çünkü ümit kardelen kadar nazik; fakat bir o kadar da güçlüdür. Sen de bilirsin ki; Allah’ın rahmetinden ancak O’na inanmayanlar ümit keser.
ÜMİT ÇAĞLAYANI
Ümit çağlayanı Bediüzzaman, kendisine kulak verenlere, bizim yaşadığımız zor şartlardan yüz defa daha ağır şartlar altındayken bile ümit veriyor:
“İtikadım ve yakînimdir ki: Hak neşvünema bulacaktır -eğer çendan toprakta gizlense... Ve taraftar ve mültezimleri muzaffer olacaklardır -eğer çendan zaman ve zeminin merhametsizliğinden az ve zayıf olsalar...” (Muhakemat, s. 7)
Yeter ki bizler hakka taraftar olalım, zulme ve zalime kalben dahi olsa; meyletmeyelim. Safımızı iyiden, güzelden, doğrudan, adaletten ve barıştan yana belli edip, saflaşalım. Hakkı tutup kaldıralım. O zaman Rahmet imdada yetişecektir.
Evet... Barışı, adaleti, iyiliği, doğruluğu, ışığı, nuru savunmak zordur, yakıcıdır, bedel ister. Unutma dostum. Ama insanın şeref ve haysiyetine yakışan onurlu bir davranışta, ancak budur.