On İkinci Söz’ün, Kur’ân’ın kudsî hikmeti ile felsefe hikmetinin kıyaslanarak yapılan değerlendirmede kuvvetin analizi, bütün zamanlara olduğu gibi günümüze de ışık tutar.
Kişinin özel hayatından, toplum ve devlete hükmettiği alanlara kadar Kur’ân’î bir terbiyenin esas alınması anlatılır.
Kişinin özel hayatındaki kuvvet, Kur’ân ahlâkı ile terbiye edilmezse hem kendi hayatını ve hem de hükmettiği hayatların saadetini ortadan kaldırıp azaba dönüştürür.
Bediüzzaman, kuvvetin şe’ni tecavüzdür, der. Kuvvetin tabiatında tecavüz vardır. Kuvvet, rakibe hayat hakkı tanımaz. Özellikle bulunduğu makam ve konumun kuvvetini de ele geçirerek diğer kuvvet sahiplerini bir şekli ile ortadan kaldırıp ya da esir ederek hâkimiyetini ilân eder. Kuvvetin hükmettiği zeminlerde hak ve hukuktan bahsedilemez olup, istibdat hükümferma olur. Müstebit bir ortamda hürriyet şartlı, kısıtlı ve göstermelik olur ki menfaatperestliğin bir yüzü olan riyakârlık ortaya çıkar. Diğer taraftan kuvvetliye dayanan kişi, müstebit olana tarafgirliğinin gereği onun her hâlini tevil ederek savunur. Bu ise yalanın, menfaat gereği, doğrunun yerine konulmasıdır.
Cemaat ve cemiyet için de aynı kıstaslar söz konusudur. Bir cemaat; artan genişlemelerle kuvvet kazandıkça diğer cemaatlere bakışları değişir. Kendilerini tâbi olunan, diğerlerini tâbi olan makamında görür. Bütün alanlarda söz ve gayret sarf ederek, hüküm sahibi olmaya çalışır. Her şeyi ve hatta kutsal sayılan değer ve kişileri tevillerle lehinde konuşturarak, kullanır. Kazanılan kuvvet, hâkimiyet kazanma gizli hırsıyla asıldan kopmaya yönlendirir. Genişleyen hâkimiyet, bir başka hâkimiyet ile çatışmaya girince de kıyamet kopar.
Bulunduğu cemaat ve cemiyetin içinde iktidara oynayanın da tuzağı kuvvettir. Hükmetmeye giydirilen masum ifadeler, kudsî kaynaklardan getirilen gerekçeler diğerlerinin ikna olmasını sağlarken o da- esasında nefsinin maskarası olarak- basamağını yükseltir. Yükseldikçe, tabana alçaldığının çoğu zaman farkına varmadan kuvvetin sihri, onun basiretini bağlayarak tek adam olmaya kilitlenir.
Kuvvet, gaye edilirse sonuçları acımasızdır. Kuvvet hangi tarafta kullanılırsa kullansın tabiatıyla sonuç aynıdır. Zira kuvvetin gereği, tecavüz ederek hâkimiyetini güçlendirmektir. Yanlışa yönlendirmeye meyilli olan kuvvet, Kur’ân ahlakı ile terbiye edilip disiplin altına alınmalıdır. Kuvvetin iradeye değil, iradenin kuvvete hâkim olmasıyla kuvvet hakka kullanılmalıdır.
Müslüman ve hassaten Nur Talebesi, kuvveti hakta bilerek, kuvvetin yanında değil, doğrunun yanında durur ve destek olur. Hakka taraftarlık, ittifaka götürür. Fazileti önceler, dayanışmaya vesile eder. Adalet, hukuk, meşveret ve hürriyetin yükseltilmesine yardımcı olur. Asayişi muhafazayı netice veren her hareketi destekler. Soğukkanlılığını muhafaza ederek düşmanlığa fırsat vermez. Ehl-i imanı birbirine bağlayan manevî bağlara kuvvet verir. Kemiyete değil keyfiyete ehemmiyet verir, kalitenin yükselmesini esas alır. Şahs-ı manevinin her şartta temsilini vazife bilir. Demokrasinin kaliteli olması için demokrat duruşunu sürekli zinde tutar. Günlük fırtınalarla sarsılmayıp sadakatini muhafaza eder.