Birbiriyle münasebetli olanların ortak hareket tarzı sistemi oluştururken, bildiğimiz şahs-ı manevînin de “sistem” ile doğrudan bir benzerliği var. Söz konusu “hareket tarzı”; şahıstan ziyade şahıslardan müteşekkil manevî şahsiyetin temsili manalarını ihtiva ederken ihtiyaç oldukça yeri ve makamına göre şahısları da temsil eder.
Karakteristik vasıflar diye de isimlendirilebilen mevzu; Nur dairesinde, umum Risale-i Nur Külliyatı muhtevasında olup, Nur Talebeleri tarafından yıllardır uygulana gelen teamül hâlini alan düstur ve prensiplerdir.
Üstad Bediüzzaman, söz konusu şahs-ı manevîyi zaman zaman sistem ile âdeta özdeşleştirerek meselâ “Hüsrev Sistemi”, “Hafız Ali sistemi” gibi isimlendirmeler ile tarz noktasında kilit isimler olarak bu ağabeylerin şahsında temerküz eden vasıfları kategorize ederek pratize eder.
Hüsrev Ağabey vasfını, Nur Hizmetinde kendine daha yakın hissedenler onunla hareket ederken, Hafız Ali ve devamında Zübeyir Gündüzalp vasfını kendi tarzına yakın ve muvafık hissedenler de bugün bu anlayış ile hizmetlerini sürdürürler.
Zaman, şahıs zamanı değil, şahs-ı manevî zamanıdır, noktasından hareketle zamanla şahs-ı manevîyi temsilen geçmişte kullanılan Hüsrev-Hafız Ali sistemi ifadesi bugün artık sadece “sistem” olarak ifade edilir oldu.
Olsun, meseleyi isimde ısrar etmek yerine, mana ve muhtevaya dikkat ederek artık bundan sonra sistemi konuşmak lâzım.
Birbirilerinin güzel ve müsbet huy ve davranışlarından etkileşerek ve aralarındaki samimî kardeşlik münasebetlerini Allah rızası esaslı arttırarak sürdürülmesinin bir düzen dâhilinde, prensip ve teamüller doğrultusunda sağlam temellerle ikame edilmesi şahs-ı manevînin en güzel yansıması, sistemin kemâli anlamına gelir.
Zaman yürür, tesanüdle sistem kemâle erer.
Bir müessese düşünün ki muhtevasındaki bütün birimlerinin çalışma, yetki ve sorumlulukları sistematize edilmiş. Orada her çalışan; işleyen sistemde vazife, mesuliyet ve salâhiyetlerini bilerek hareket eder, muamele devam eder. Hangi şahıs gelirse gelsin, bu sisteme uyarak işini yapar. İşte bu kurum istikbale emin adımlarla yürür.
Sistemin verimli çalışmasında her makamdaki vazifelilerin dirayetle çalışması çok hayatîdir. Şahısların dirayet ve gayretlerinden müteşekkil şahs-ı manevî, ziyadeleşen tesanüd oranında kuvvet bularak tecelli eder.
Sisteme tabi olan; şahıslar değişse bile sistemi esas aldığı için hizmet sağlıklı devam eder, dolayısıyla şahs-ı manevî mukavemetini muhafaza eder.
Sözün özü şu ki: Risale-i Nur, talebesinden ittihad ve tesanüdü istemesinden hareketle Risale-i Nur’un şahs-ı manevîsi ile de ehl-i imana moral, ümit ve huzur kaynağı olsun, uhuvvet ve muhabbeti tahakkuk ettirsin.