İnsan yetiştirilmesinde kanunların tesiri elbette tartışılmaz, ama o mücbir kanunun giremediği özel hayattaki haksızlıklar ne ile engellenecek acaba?
Düşünün ki, yatak odasında eşler arasındaki haksızlık, kimsenin olmadığı ıssız bir ortamda iki kişi arasındaki kavga, gecenin zifiri karanlığında yolun kenarında dikkatli giden yayaya sarhoş şoförün çarpmasıyla ölen garibin sabaha kadar duvar kenarındaki hâli ve daha uzatabileceğimiz nice böylesine kanunun elinin olmadığı hâllere nasıl müdahale edilmelidir ki haksızlığa mâni olunsun?
Tezgâhta, hesaptan kitaptan anlamaz bir teyze ile yapılan ticarette, esnafın hak yemesini önleyen ne olmalı ki, o müşterinin hakkı yenmesin?
Hayatın her safhasındaki haksızlığın önüne geçecek, orada kısmî de olsa adaleti sağlayacak bir âmirin olması, çok mühimdir.
Vicdan, bu konuda en etkili olan bir büyük âmirdir, yeter ki dinlensin.
Vicdan; görünen, görünmeyen iki âlemin arasında irtibatı sağlıkla sağlayan ciddi bir köprüdür. Vicdan, akla bir penceredir. Âlemde cereyan eden hâdiselerde, onların üzerinde, onları çekip çeviren yaratıcı bir elin olduğu hakikatin anlaşılmasında dört büyük yol göstericiden biri olan vicdanın varlığı hakikaten çok mühimdir.
Vicdan; âlemde fıtrî şeriat hükmündedir. İlâhî iradenin tecellisi, kâinattaki mevcudatın idaresi, Rabbanî emirlerden olan fıtrî vicdanla tahakkuk etmektedir. Zerreden şemse, görünenden görünmeye her şeye şâmil bir irade. Mahlûkattaki fıtrî meyil, İlâhi emre fıtrî uyum, bunlar âlemin çekilip çevrilmesinde, yetiştirilmesinde âmir olan Rabbanî emirlerdir ki tabiatta hissedilen vicdanın alâmetidir.
Vicdan; iradenin cilvesidir, incizab ve cezbe iki canıdır. İncizab, çekilme kuvvesiyle insanın hatadan çekilmesine; cezbe, çekme kuvvesiyle de hakka, doğruya çekmeye sevk eder. Bunlar iki parlak cam gibidir. Muhtevasında Allah’ın işlerinin güzelliği akseder. Bu da imanın nurunun dışa vurumunu netice verir.
Fıtrat, yalan söylemez, vicdan da. Duygulara pusula, duyulara ışık.
Vicdanın dayandığı nokta ile yardım aldığı noktaya dikkat edilmeli. Mevhum, nazarî, sanal, gayr-ı kabil olmamalı. Bu iki nokta sağlam olmazsa nizamın, kemalin, adaletin ve huzurun sağlanması mümkün olmaz.
Akıl, başka şeylere takılarak yolunu değiştirse de vicdan sapmaz (istisnalar hariç).
Kalb, nasıl ki vücudun sağlığı için kan pompalıyorsa vicdan da duyguların istikametle kullanımı için, insandaki kabiliyetleriyle uyumlu olarak meyil, arzu gibi hissetmenin ileri kademelerine rehber olur.
Dayanak noktası ile yardım alınan nokta, vicdan için çok önemlidir, demiştik. Hayatın dağdağası arasında ortaya çıkan problemlere karşı vicdanın sağlıklı olması, beslenme kaynağının iyi bilinmesi, onun hayata vereceği yardımlarda rol oynayacaktır.
Âlemde vuku bulanları, çevrede olan bitenleri hemen sebeplere verirse, vicdan zahirde kalır, arkasındaki hikmeti göremez. Meselelerin muhakeme ile kullanımı konusunda yetersiz kalır. O sebepleri vesile kılan eli görmeli, maksadı anlaşılmalı ve ona göre hareket edilmelidir ki manasına mutabık netice hâsıl olsun.
Vicdan, hatalı kulvarda kaldığında dehşete, telâşe, korkuya kapılır. O hâli, Cehennemî bir vaziyet olup, ciğerleri parçalar. Bu durum insanı perişan eder.
İnsan, yaratılışın en kâmil meyvesidir. En güzel kıvamda yaratılmıştır. Böylesine muhteşem vasıflara sahip olan insanın vicdanı, Allah’ın marifeti zemininde kök salmalıdır. O zeminden ne kadar sağlıklı beslenirse o derece insanın davranışlarına tesiri, yönlendirmesi ve ikazı olacaktır.