24 Temmuz “Türkiye’de sansürün kaldırılmasının yıl dönümü” olarak ilân edilen “Basın Bayramı veya Basın Özgürlüğü için Mücadele Günü” olarak kutlanıyordu!
Ancak, uygulanan politikalarda basın özgürlüğü yok edildi. Uzunca bir süredir günün anlamına uygun düşen bir ortam olmadığı için ne bayram kutlanıyor ne de basın özgürlüğünden söz edilebiliyor.
Gazeteciler için anlamlı bu günü “bazı” basın örgütleri haricinde kutlayan da kalmadı. Basın özgürlüğü ihlalleri az da olsa dile getiriliyor ama yıllardır bu ihlaller artarak devam ediyor.
Türkiye’nin 180 ülke arasında Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi’nde 148. sırada yer alması basın özgürlüğü karnemiz çok zayıf olduğunu gösteriyor.
Basına uygulanan “sansür” her geçen gün artarak devam ediyor.
Televizyonları “terbiye” için RTÜK, gazeteleri “terbiye” için Basın İlân Kurumu, gazetecileri “terbiye” için ise Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığının olduğu; gazeteler ve gazeteciler arasında büyük bir ayıp olan akreditasyonun (ayrımcılık) devam ettiği sürece de “basın özgürlüğü”nden bahsetmek mümkün değil. En ufak bir eleştiriye tahammül kalmazken, eleştirenler ya kurumları tarafından işsiz bırakılıyor ya da mahkemelere verilerek gazeteciler yıldırılmaya çalışılıyor.
Çıkarılan sansür kanunları ve tehditler gazetecilerin görevini engelleyen uygulamalar en başta halkın haber alma hakkını engelliyor. Zaten bu uygulamaları yapanların da amacı halkın “doğru haber almasını” engellemek…
***
NEYİ BEKLİYORSUNUZ?
20 yıl basın kartı taşıyanlara komisyon kararıyla verilen sürekli basın kartlarının dahi yıllardır hukuksuz bir şekilde yenilenmemesi de haber alma hakkının engellenmesi anlamına geliyor. Demokrasilerde basın dördüncü kuvvet olmasına rağmen esamisi bile okunmuyor.
Basın hür olmadıkça tam demokrasiden ve hürriyetlerden bahsetmek mümkün değil. Bütün bunlara rağmen ülkeyi yönetenlerin, cumhuriyet tarihinin basının en “özgür dönemini” yaşadığını söylemesi garip kaçıyor.
Beş yıl önce hem sürekli basın kartı, hem de il temsilcisi kartımın değiştirilmesi için başvurmamıza rağmen bu tarihe kadar ne bir değiştirme oldu ne de bir bilgilendirme yapıldı.
Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı’na (CİB) 22.9.2022 tarihinde iadeli taahhütlü gönderdiğimiz dilekçemiz kuruma iletildiği ilgili belge gelmesine rağmen bugüne kadar bir cevap gelmedi. Başkanlığının ilgili bölümüne telefonla dahi ulaşılamıyor. Ulaşıldığında, “Değerlendirme devam ediyor…” deniliyordu. E-devlete baktığımızda “temsilci” kartımız “iptal”, sürekli kartımız ise “yürürlükte” gözükmesi de işin başka bir garip tarafı.
Dört senede bir kartı hazırlayıp gönderememenin hiçbir izahı yok. Neyi, ne zamana kadar değerlendireceksiniz? Basın kartı olmadan da gazetecilik yapılır ama ortada bir hak kaybı ve hukuksuzluk var. İtirazımız bunadır.
***
MESLEKİ DAYANIŞMA KALMADI!
Yıllar önce gazeteciler arasında bir ayrım yapıldığında, programı takip edebilen gazeteciler diğer arkadaşları programa alınmadığı için tepki gösterirler, gerektiğinde de programı terk ederlerdi. Şimdilerde meslekî dayanışmanın kalmaması da basın özgürlüğünün kafalarda olmadığının da bir göstergesi oluyor.
Basın örgütlerinin gün dolayısıyla yaptığı açıklamalarda, 2019 yılından bu yana binlerce gazetecinin basın kartının yenilenmemesini gündeme getirmemeleri ve bu konuda CİB nezdinde bir girişimde bulunmamaları da işin en acı taraflardan birisi oluyor.
Basın özgürlüğü sağlanana, basın kartlarının verilene ve akreditasyon ayıbını kaldırılana kadar “Gazeteciler ve Basın Bayramı”nı kutlamanın da bir anlamı yok.