Türkiye’nin demokrasi tarihine derin yaralar açan darbeler, ara dönemlerde olduğu gibi 15 Temmuz darbe teşebbüsü de demokrasiye büyük yara açmıştır.
Aradan geçen 3 yıl da zaten “gelişmekte olan demokrasimiz” adalet ve hukuk alanındaki uygulamalar neticesinde bir türlü rayına girmedi, giremiyor. Adaletin çok tartışıldığı şu ortamda da uzun zaman girmeyeceğe benziyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından açıklanan “düşünce ve ifade hürriyetinin sınırlarının genişletilmesi, yargıya güvenin arttırılması” gibi hedeflerin olduğu söylenen ve kısa zamanda çıkacağı söylenen “yargı reformu strateji belgesi” Meclis tatile girmeden çıkarılamadı. Adalet Bakanı Abdulhamit Gül, “Geç gelen adalet, adalet değildir. Bana şimdi lâzım, hasta ölmeden, adalet gecikmeden tecelli etmesi lâzım” diyordu, ama kanunun görüşülmesi Meclis’in çalışmaya başlayacağı Ekim ayından sonraya kaldı.
***
Demokrasinin vazgeçilmezlerinden olan adaletin konuşulduğu bir dönemde, üç yıldır yapıldığı gibi bazı müfteriler yine boş durmuyorlar. Kendinden olmayanı, kendi gibi düşünmeyeni en kolay yaftalama ile yaftalamaktan geri durmuyor. Doğruluğuna kendilerinin de inanmadığı (!) iftiralar atarak karalama yolunu seçiyorlar.
En son olarak da Yeni Asya’yı “darbecilikle” (!) itham ediyorlar. Bunu defalarca denediler tutmadı, yine tutmayacaktır. İftira atanlar iftiraları ile başbaşa kalacaklardır.
Bu vesileyle şunları bir kez daha tek tek anlatalım:
1960 darbesinden başlayarak 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat, 27 Nisan’da darbelere karşı olmuş, demokrasinin yanında, yani halkın seçtiğinin yanında yer almış bir camiayız. Ağır bedeller ödemiş olsak da bu çizgimizde hiçbir kırıklık yoktur. 12 Eylül darbecilerinin yaptığı anayasaya karşı çıkan -bizim tarafta- tek gazeteyiz. Bunlar çok iyi bilinmesine rağmen, bir türlü iftiralarından vazgeçmiyorlar.
Bu iftirayı atanlar “bekleyelim, görelim” diye pusuda beklerken, Yeni Asya, AKP’ye kapatılma dâvâsı açıldığında, “partileri millet açar, millet kapatır” diyerek, demokrasi adına karşı çıkmış, millet iradesinin yanında yer almıştır.
Ergenekon, Balyoz, Ayışığı gibi dâvâlar açıldığında her zaman olduğu gibi sivil siyasete sahip çıkmış, bunu da demokrasi ve millet iradesi adına yapmıştır. Sivil siyasete destek verirken de, dâvânın sulandırılmaması adına hak, hukuk ve adalete riayet edilmesi gerektiğini söylemiştik.
***
Darbelere karşı olduğumuzu dünya âlem biliyor. İftiracılar anlamasa da ya da anlamak istemese de şimdi de aynısını yapıyoruz. Hain kanlı darbe girişimine ilk günden itibaren tavır aldık, milletin iradesine, demokrasiye, Meclis’e, yani seçilmişlere sahip çıktık.
Darbeyi planlayanlar ve içinde olanların, hele hele milletin Meclis’ine bomba yağdıranların, Genelkurmay’a, MİT’e, emniyet birimlerine, en başta da sivil halka bomba atanların, tanklarla milleti ezenlerin en ağır şekilde cezalandırılmasını istedik, istiyoruz, isteyeceğiz.
Ergenekon dâvâlarında olduğu gibi dâvâların sulandırılmaması, hak ve hukukun üstünlüğüne riayet edilmesi, suçun şahsîliği ilkesine dikkat edilmesi gerektiğini yine söylüyoruz. Bazıları gibi “tatlı su demokratı” olmadık. 27 Mayıs, 12 Eylül gibi darbelerde, 28 Şubat gibi postmodern darbede kimlerin, cuntacılardan yana olduğunu millet çok iyi biliyor.
Yeni Asya, demokrasi, hürriyetler, hak ve hukukun yanında yer aldığı için 470 gün kapatılmış bir gazetedir. Bu çizgimizde hiç kırıklık olmadı. Her zaman olduğu gibi “Darbelere hayır, demokrasiye, hukukun üstünlüğüne evet” diyoruz. Darbeyi ve darbecileri her zaman olduğu gibi lânetliyoruz…
Çamur atalım da izi kalsın diyenlere sözümüz, bundan önce olduğu gibi bundan sonra atacağınız hiçbir çamurun izi Yeni Asya’nın üzerinde kalmaz… Çamur çamuru atanın eline yapışır. Nokta…
***
NOT: Anlamak istemeyenler, art niyetliler, kendini kurtarmak adına çamur atanlar bu yazıyı okumasın.