1930 doğumlu olan, Nur hizmetinin hâdimlerinden Halil Yürür, bir süredir Eskişehir Yunus Emre Devlet Hastanesi’nde tedavi görmekteydi.
Çektiği zahmetler, sıkıntılar sona erdi, o da terhis teskeresini alanlardan oldu. Vefâkar ve cefâkar Halil Ağabey’in cenazesi 7 Ocak Salı günü ikindi namazını müteakip Eskişehir İnönü Yenice Mahallesi Camii’nden kaldırıldı.
Halil Yürür, henüz yirmili yaşlarda iken girdiği bir iş yeri tezgâhında tanıdığı Risale-i Nur eserinden çok etkilenir. “Bunları yazan zatı tanımak istiyorum” diyerek yollara düşer. O zamanlar Isparta’da olan Bediüzzaman Hazretleri ile 1954 yılında görüşmesi nasip olur. Üstadın verdiği bir çuval kitap ve ismini saydığı şahıslara selâmlarla İstanbul’a döner. “Ne hizmet varsa yaparım” diyerek hizmetlerde istihdam edilmeye başlar. O zamanlar Sirkeci Merkez postanesinde memur olan Halil Ağabey, memurluğu bırakır. Kitapların teksir makinesinde çoğaltılması, ciltleme, illere sevk edilmesi, depolarda saklanması, muhafaza edilmesi gibi vazifeleri yerine getirir.
Halil Yürür Ağabey’in Zübeyir Ağabey ile yakınlığı ve beraber hizmetleri de bilinmektedir. “Koca Halil” namıyla da anılan Halil Ağabey, kitap sandıklarını omzunda Beyazıt’tan Sirkeci’ye kadar ambarlara taşıyan, “ölürsem bu yolda öleyim” diye düşünen bir bahtiyardır. Bir gün yine çok çalışıp, günlerce bir lokma yemediği, aç kaldığı bir zaman Zübeyir Ağabey’e hâlini arz eder. O da “Git kardeşim, Risale-i Nur’a çalışırken açlıktan öldü desinler” diyerek bu hizmette asla halinden şikâyetçi olmamak gerektiği dersini vermiştir belki de.
Ahirette geçiyor, dünyada neden geçmesin?
Bir gün kitap kolileri arabaya yüklenirken polis gelip Halil Ağabey’den ehliyetini istemiş. Ehliyeti yokmuş, ama cebinden Cevşenini çıkarıp vermiş. Polis bakmış Arapça yazılı küçük bir kitapçık. “Sen benimle dalga mı geçiyorsun? Ehliyet istedim ben!” deyince, o polisten daha hiddetli bir ses tonuyla “Bu ahirette geçiyor da, dünyada neden geçmesin?” der.
Zübeyir Ağabey, Halil Yürür Ağabey’e yazdığı hususî mektubunda “Aziz kardeşim, dünya fanidir. Sıkıntısı da fani, sevinci de fanidir. Cefası da fani, safası da fanidir. Senin öyle çilelerle, cefalarla ve lütf-u İlâhî sayesinde gördüğün hizmetler bire bin kıymetindedir..” şeklinde teselli ve şevk dolu sözlere, ona sağlıkla ilgili tavsiyelere yer vermiştir. Ne mutlu ona ki, özlemini çektiği dostlar meclisine, berzah âleminde onu bekleyen Üstadına, Zübeyir Ağabey’e ve daha nice Allah dostlarına, Halilullah’a kavuşmuştur. “İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râciun” Biz Allah’ın kullarıyız, imtihan için buradayız. Ve sonunda yine O’na döndürüleceğiz.