"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Ölüm sebepleri ve endişeleri

Mehtap Yıldırım Yükselten
02 Nisan 2020, Perşembe 00:42
Türkiye İstatistik Kurumu’nun geçmiş birkaç yıldaki verilerine baktığımız zaman, ilk sırada yer alan ölüm sebepleri kalp ve damar hastalıkları olarak görülüyor.

İkinci sırayı kanser hastalıkları takip ediyor. Daha sonra solunum yolları hastalıkları, diyabet, demans, yeni doğan ölümleri, trafik kazaları vs. şeklinde devam ediyor.

Esasında her insan, eceli geldiği zaman ruhunu Azrail Aleyhisselâm’a teslim ederek ölür. Ölüm sebepleri araya konulmuş perdelerdir. Ruhları kabzetmek vazifesi Azrail Aleyhisselâm’a verildiği zaman, Cenab-ı Hakk’a şöyle demiş: “Kulların benden şekva edecekler, bana darılıp küsecekler, beni sevmeyecekler.” Cenab-ı Hak da, hikmet lisânıyla onunla kulları arasına sebepler perdesi koyacağını, böylece şikâyetlerin o sebeplere gideceğini söylemiştir.

 Birinin öldüğünü duyduğumuzda hemen “Neden ölmüş? Ne olmuş?” deriz. Cevap olarak kimse “Azrail canını aldı” demez. “Şu hastalıktan öldü”, “Trafik kazasından öldü” vs. gibi sebepler duyarız.

Herkes için belirlenmiş bir ecel vakti ve sebep perdesi olmasına rağmen, insan kendi ölümü konusunda zaman zaman endişeler yaşar. Kimi depremde göçük altında kalarak ölmekten korkar. Kimi hayatı boyunca uçağa binemez, uçak kazası sonucu öleceğinden korkar. Kimi hiç gemi yolculuğu yapamaz, batıp boğulacağından korkar. Kimi de, kanser, virüs gibi bir hastalıktan kurtulamayıp ölmekten korkar. Yani insan için canı çok tatlı, ruhu çok kıymetlidir. Bu  noktada Azrail Aleyhisselâm’ın varlığını düşünmek, ruhunu güvenilir birine teslim edeceğini bilmek insana bir emniyet ve huzur vermesi gerekir.

Bediüzzaman Hazretleri’nin kayığa binmekten korkan arkadaşını iknâ methodunu bilirsiniz. Hemen hızlı bir şekilde ayak üstü yaptığı bir istatistik hesaplaması ve mantıkla onun korkusunu izale eder. Haliç’te bulunan yaklaşık bin kayıktan, batma ihtimali senede bir iki ya da bazen hiç yokken, korkusunun yersiz olacağını izah eder.  “Ecel gizli olduğundan her bir günde ölmek ihtimali var. Öyleyse üç bin altı yüz günde her gün vefatın muhtemel. İşte, kayık gibi üç yüz binden bir ihtimal değil, belki üç binden bir ihtimal bugün ölümün muhtemeldir. Titre ve ağla, vasiyet et.” 1 der.

Şimdi de, bütün dünyayı etkisi altına alan bir virüs salgını yüzünden insanlar endişe içindeler. Almanya ve İtalya gibi ülkelerin devlet başkanlarının da ifade ettiği gibi, II. Dünya Savaşı’ndan sonra en ağır kriz ve kayıplar yaşanmaktadır. Binlerce kişinin öldüğü bir hastalık karşısında her devletler bu durumdan en az kayıpla çıkmanın yollarını arıyor. Böyle ciddî bir durum karşısında elbette tedbirler almak ve tedbirli olmak gerek. Temizliğe dikkat edip zorunlu olmadıkça evde kalmak her insanın alabileceği bir tedbirdir. Ancak, evde her dakika televizyon başında, vak’a sayılarını takip etmek, hasta ve cenaze görüntülerini izlemek, insan için sağlıklı bir durum değildir. Genel olarak gün sonunda ne olup bittiğini öğrensek yeterlidir. 

Kanallarda uzmanların anlattıkları her ne kadar doğru bilgileri içerse de, vesveseli insanlar çok çabuk etkilenebiliyorlar. Boğazı ağrıyan, ateşi çıkan “Acaba koronavirüs mü kaptım?” diyerek hastanelerin yolunu tutup test kuyruğuna giriyor. Kim bilir, belki sağlıklı iken orada gerçekten hasta olabilir. Diğer yandan, bu koranavirüs yüzde yüz ölümle sonuçlanan bir hastalık değildir. Pek çok kişi iyileşerek taburcu olmaktadır.

II. Dünya Savaşı zamanında, bazı mü’minlerin radyo başına koşup savaş haberlerini takip etmesi karşısında Bediüzzaman Hazretleri önemli bir ders veriyor. İnsanın vazifelerini küçükten büyüğe doğru, bir biri içinde dairelere benzetiyor. Kalp, mide, ceset, hane, mahalle, şehir, memleket, ülke ve dünya gibi. “Her bir dairede, her bir insanın bir nevi vazifesi bulunabilir. Fakat en küçük dairede en büyük ve ehemmiyetli ve daimî vazife var. Ve en büyük dâirede en küçük ve muvakkat ara sıra vazife bulunabilir” 2 diyor. Tam da böyle bir zamanda bu dersi hatırlamak bizim için çok önemlidir. Bizim en önemli vazifemiz, her dakika gelmesi mümkün olan ecel karşısında “İmanım ne derece sağlam?” “Ahiretimi kazanabilecek miyim?” “Namazlarım tam mı?” Gibi soruları kendimize sormak ve Allahın emirleri doğrultusunda yaşama gayreti içerisinde olmaktır. Evdeki vazifelerimiz “Çocuklarımı iman üzere yetiştirebilecek miyim?”  “Evimde ailemle ne derece ilgilenebiliyorum?” soruları üzerine düşünmek ve eksiklerimizi tamamlamaya çalışmak gerekir. İngiltere ve Almanya’daki salgın bilânçolarını bilmenin, her gün kaç kişi öldüğünü takip etmenin bize bir faydası yoktur. Ölüm hayatımıza yeni girmiş bir kavram değil ki. 

Ölüm hep var. Öyleyse ömür sermayemizi lüzumsuz işlere ve bilgilere harcamayalım. Pencerelerden seyredip içlerine girmeyelim. Gücünü Allah’dan alarak dünyayı esir alan bir zerrenin Allah namına nasıl iş gördüğünü hayranlıkla tefekkür edip, kaderin hükmünü icrası karşısında imanımızı yenileyelim. “Kadere iman eden, kederden kurtulur.” 3

Dipnotlar:

1) Bediüzzaman Said Nursî, Mektûbat, s. 403.

2) Bediüzzaman Said Nursî, 11. Şuâ, 4. Mesele.

3) Bediüzzaman Said Nursî, 11. Şuâ, 11. Mesele.

Okunma Sayısı: 4059
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı