Haziran ayında küçük bir operasyon geçirdim. 2 günü hastanede kaldım. Bu süreç içerisinde hastalığın verdiği merak ve sabırla şu hakikati tahattur ettim:
“Ey bîçare hasta! Merak etme, sabret. Senin hastalığın sana dert değil belki bir nevi dermandır. Çünkü ömür bir sermayedir, gidiyor. Meyvesi bulunmazsa zayi olur. Hem rahat ve gafletle olsa pek çabuk gidiyor. Hastalık, senin o sermayeni büyük kârlarla meyvedar ediyor. Hem ömrün çabuk geçmesine meydan vermiyor, tutuyor, uzun ediyor tâ meyveleri verdikten sonra bırakıp gitsin.”1
Hem hastalıkla gelen vaktin geçmemesi ile Üstad Bediüzzaman Hazretleri yine bir hakikati bize hatırlatıyor: “Evet gayet zengin ve işsiz, istirahat döşeğinde her şeyi mükemmel bir efendiden sor ‘Ne haldesin?’ Elbette ‘Aman vakit geçmiyor, gel bir şeşbeş oynayalım’ veyahut ‘Vakti geçirmek için bir eğlence bulalım.’ gibi müteellimane sözleri ondan işiteceksin veyahut tûl-i emelden gelen ‘Bu şeyim eksik, keşke şu işi yapsaydım.’ gibi şekvaları işiteceksin”2
Ameliyattan sonra Hastalar Risalesinin önemini bir kez da anladım. Ve hastalığın büyük bir kısmını tedavi eden psikolojidir. “Evet, fena bir adama, ‘İyisin, iyisin’ desen, iyileşmesi ve iyi adama ‘Fenasın, fenasın’ desen, fenalaşması çok vuku bulur.”3 Bediüzzaman Hazretlerinin dediği gibi 25. Lem'a (Hastalar Risalesi): 'Hastalara bir merhem, bir teselli, manevî bir reçete, bir iyadetü'l-mariz ve geçmiş olsun makamında yazılmıştır.'4
İnsan sağlığın kıymetini hastaneye düşünce daha iyi anlıyor. Öyle değil mi? Bu kâinatta her şey zıddıyla bilindiği hatıra geliyor. "’Her şey zıddıyla bilinir.’ Meselâ, karanlık olmazsa ışık bilinmez, lezzetsiz kalır. Soğuk olmazsa hararet anlaşılmaz, zevksiz kalır. Açlık olmazsa yemek lezzet vermez. Mide harareti olmazsa su içmesi zevk vermez. İllet olmazsa âfiyet zevksizdir. Maraz olmazsa sıhhat lezzetsizdir." 5
Ve şikayet etmeye hakkımız yok. Hakkımız daima şükürdür. 'Ey şekvacı hasta! Senin hakkın şekva değil şükürdür, sabırdır. Çünkü senin vücudun ve aza ve cihazatın, senin mülkün değildir. Sen onları yapmamışsın, başka tezgâhlardan satın almamışsın. Demek, başkasının mülküdür. Onların mâliki, mülkünde istediği gibi tasarruf eder.'6
İnsan ne kadar aciz değil mi? Emir olmazsa en cüzî bir işi bile yapamaz. İndelhace lokmayı ağzına koymaya bile gücü yetmez. Çünkü bu vücut bile bize emanet verilmiş. 'Ey insan ve ey nefsim! Muhakkak bil ki: Cenab-ı Hakk'ın sana in'am ettiği vücudun, cismin, azaların, malın ve hayvanatın ibahedir; temlik değildir. Yani istifaden için kendi mülkünü senin eline vermiş, istifade et diye ibahe etmiş. Senin gibi idare etmekten hakikaten âciz ve tedbirden cidden cahil bir şahsa temlik etmemiş. Çünkü mülk olarak verse idi idaresini sana bırakmak lâzım gelirdi. Acaba en kolay, en zâhir ve daire-i ihtiyar ve şuurda dâhil olan bir midenin idaresini yapamadığın halde; nasıl göz ve kulak gibi daire-i ihtiyar ve şuurun haricinde idare isteyen şeylere mâlik olabilirsin? '7
Cenab-ı Hak bu hakikatleri bilip, bildiği ile amel edip ihlâslı kullarından eylesin. Ve Risale i Nur dairesinde daim etsin. Cenab-ı Hak sizlere şifa versin, hastalıklarınızı keffaretü'z-zünub yapsın, âmin âmin âmin!
Dipnotlar:
1- Lem’alar, 25. Lem’a, 1. Deva
2- Lem’alar, 25. Lem’a 19. Deva
3- Mektubat, 22. Mektup
4- Lem’alar, 25. Lem’a
5- Lem’alar, 25. Lem’a 7. Deva
6- Lem’alar, 25.Lem’a 4. Deva
7- Barla Lâhikasi 251. mektup