Vücut için hava, su ve besin ne kadar gerekli ise, insan ruhu için de hürriyet o kadar gereklidir.
Bediüzzaman Said Nursî hürriyet sevdalısıdır, hürriyet kahramanıdır. Bu sebeple hürriyeti ekmeğe tercih etmiş ve ona bir kimlik kazandırmıştır. “En ziyade muhtaç olduğum ve hayatımda en esaslı düstur olan hürriyetimdir… Ben ekmeksiz yaşarım, hürriyetsiz yaşayamam.” 1 sözleri, onun hürriyete yüklediği değeri açıkça ortaya koyar.
Hürriyet, sınırsızca her isteğini yapmak değildir. Bu, nefsânî bir serbestliktir. Gerçek hürriyet; başkasına ve kendimize zarar vermeden yaşamak, insan olmanın gerektirdiği sorumlulukları gözetmektir. Bediüzzaman’ın ifadesiyle: “Hürriyet’in şe’ni odur ki; ne nefsine, ne gayra zararı dokunmasın.” 2
Kâmil manada hürriyetin bulunduğu yerde kuvvet kanunda olur, hukukun üstünlüğü geçerli olur. Hak ve özgürlükler güvence altına alınır; güçlü olan değil, haklı olan güçlüdür. Tarihte Medine Sözleşmesi bunun öncülerindendir. Aksine, kanun hâkimiyetinin olmadığı toplumlarda güçlü olanın haklı sayıldığı, hak ve hürriyetlerin rafa kaldırıldığı görülür.
Kalkınma ve refah seviyesi de hürriyetle doğrudan ilişkilidir. Hür düşüncenin ön planda olduğu toplumlar gelişmiş, özgürlüğün baskı altında olduğu toplumlar ise geri kalmıştır. Geçmişin Demir Perde ülkeleri bunun en açık örneğidir.
Özetle; hürriyet sadece bir hak değil, insanı insan yapan en büyük nimettir. Hürriyetin olmadığı yerde ne gerçek kalkınma ne de huzurlu bir toplumdan söz edilebilir.
Dipnotlar:
1- Emirdağ Lahikası, s. 51.
2-Münazarat, s. 55.