Bütün propagandalara rağmen bir yandan “barış”, “kardeşlik” ve “demokrasi”den dem vurulup, diğer yandan demokratik muhalefeti tasfiye ve ifna operasyonlarının tam gaz sürmesi, “süreç”e dair “siyasî oyalama oyunu” istifhamlarını güçlendiriyor.
“Süreç”in başta ekonomik çöküş ve Suriye’de “zafer!” pompalamasının ülkenin gerçek sorunlarını perdeleyip gündemi saptırmaya âlet edildiği kanaatini kuvvetlendiriyor.
“İktidar cephesi”nde MHP mahfillerinin “süreç”e yeterince sahip çıkmamakla yakındıkları AKP’nin âdeta “iş olsun” diye “komisyon”a katıldığı; muhalefetin “iktidar cephesi”nin “terörsüz Türkiye istemedikleri” ithamından kurtulmak için kamuoyu nezdinde “masada yer aldığı” taktikleri, “süreç”in şeklen devam ettirildiği tesbitlerini teyid ediyor.
“AKAMET” SİNYALLERİ ARTIYOR!
Bundandır ki Meclis kararıyla kurulmayıp hiçbir yasal dayanağı olmayan, Meclis Başkanı’nın her an dağıtabileceği “komisyon”un “infaz yasası”nda bazı değişikliklerle kalacağı; bunun dışında demokrasi, hukuk, temel hak ve hürriyetler alanında ciddi bir düzenlemeye gidil(e)meyeceği intibâı yaygınlaşıyor.
En son şehid ve gazi âileleri ve dernekleri temsilcilerinin “komisyon’da kendilerine ‘süreç’in hiçbir noktasında pazarlığa, müzâkereye, tavize, gizli ve süflî görüşmelere yer verilmeyecek, şehitleri, ailelerini, gazileri incitecek hiçbir adım atılmayacak” sözünü veren Cumhurbaşkanı’na medhiyeler dizip, MHP’ye örtülü eleştirileri dikkat çekici.
Yine “süreç’te siyasî hesaplar millî çıkarların önüne geçmemeli, hesâbi değil, hasbî bir anlayış gösterilerek iç cephe güçlendirilmelidir” ifadesiyle Cumhurbaşkanı’ndan aldıkları “terörist başı asla yerinden kımıldamayacak, terör eylemine katılanlar cezasız kalmayacak, sokaklarda ellerini kollarını sallayarak dolaşamayacak” teminatını hatırlatmaları çarpıcı.
Keza kamuoyu önünde “Terörist başını Kürtlerin tek temsilcisi gibi göstermek kardeşliğe zarar veriyor. Terörist başının serbest kalmasını kabul etmiyoruz, suç işleyen, kurşun sıkan, bomba atan kimse cezâsını çekmeli. Terörle Mücadele Kanunu’nda değişiklik yapılmamalı, örgütün flama ve sloganlarının görünür olduğu eylemlere müsaade edilmemeli” şartlarını koşup uyarmaları “süreç”in işleyişiyle ilgili soru işâretlerini derinleştiriyor.
Buna Kuzey Irak ve Kandil’deki terör örgütü elebaşlarının sık sık “Apo’nun ‘silâh bırakma ve fesih çağrısı’ bizi bağlamıyor, örgütlerimizi kapsamıyor” restleri eklendiğinde “süreç”in 30 militanın “sembolik silah yakma gösterisi”yle kalacağı endişeleri artıyor.
TOPLUMUN BEKLENTİSİ DÜŞÜYOR…
Özellikle “Suriye PKK”sı PYD/YPG’nin omurgasını oluşturduğu SDG yöneticilerinin, defalarca “silah bırakmayacakları, örgütü lağvetmeyecekleri”ni bildirip, “Suriye ordusuna entegre olmayacakları”nı deklare etmeleri, “süreç”in temel esası olan “PKK’nın bütün unsurları ve uzantılarıyla silah bırakmaya ve feshe” yanaşmadığı vakıasını tescilliyor.
Nitekim Dışişleri Bakanı’nın açık açık “PYD/YPG oyunbozanlık yapıyor, mutabakata uymuyor” hayıflanması daha şimdiden “süreç”in akametinin sorumluluğunu Saray iktidarının üzerinden atma hazırlığı olarak yorumlanıyor.
Gerçek şu ki baştan beri “süreç”in “kurucu önder” olarak lanse edilen terörist başı muhatap alınarak terör örgütü üzerinden yürütülmesi; şeffaf olmayıp ne olacağının bilinmemesi, terörist başıyla terör örgütünün “telkinatı”nın Meclis paravanında millete boca edildiği şüphelerini tetikliyor.
Bu arada Meclis Başkanı’nın “komisyonun görevi”ni “devlet aklı’nı millet aklına dönüştürmek” açıklaması, terör örgütü elebaşlarının bir taraftan “Suriye’nin toprak bütünlüğüne, siyasî birliğine bağlıyız” deyip diğer taraftan ülkenin “özerklik” ve “federasyon”la bölünmesine teşne hale getirilmesindeki gibi işgalci ecnebîlerin BOP tefrika projesinin tuzağının sözkonusu olması tedirgin ediyor. Zira “devlet aklı”nın “Saray politikası” olduğu, her defasında dışarıdan empoze edilen emperyal dayatmalara gelindiği olup bitenlerle ortada.
Bu yüzden 2015’te Cumhurbaşkanı’nın “Dolmabahçe masası”nı devirmesindeki gibi “süreç”in her an sonlandırılabileceği sinyalleri çakılıyor. “İktidar cephesi”nde bile “süreç” heyecanı azalırken, gün geçtikçe milletin beklentisi ve desteği düşüyor.
Sonuçta samimiyetsizlik ve “siyasî rant”ta istimali, “Bu süreç”i de mi saboteyle sonlandıracak?” sorusunu sorduruyor.