ABD Başkanı Donald Trump ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin 15 Ağustos 2025’teki Alaska Zirvesi’nde Ukrayna’daki savaşın sonlandırılması için bir araya gelmişlerdi.
İkinci zirve 18 Ağustos’ta Washington’da Trump ve Avrupalı liderlerin katılımıyla gerçekleşti.
Washington’da Avrupa’nın güvenliğinin de anlamına gelen, Kiev’e güvenlik garantilerinin sağlanması amacıyla, Ukrayna’ya Avrupa askerî gücünün konuşlandırılması düşüncesi gündemde. Savunma amaçlı konuşlandırılacak kuvvetler ABD’li değil, yüksek ihtimalle Avrupalı olacak. Ancak Rusya’nın muhtemel bir saldırısı durumunda, ABD’nin hava desteğini garanti edeceğine de yer veriliyor.
Elbette böyle bir güvenlik garantisinin, Rusya’nın talepleriyle çeliştiğini söylemek yanlış olmayacaktır. Yine de ABD’nin bu talebi uygun gördüğü ileri sürülüyor. Ayrıca Rusya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Maria Zaharova 20 Ağustos’ta “Rus ve Batılı güçler arasında sürtüşme hattının oluşmasını ve bu esnada Avrupa-ABD’nin gözetim-artçı koruması yerine aktif katılımıyla yeni bir savaşı tetikleyebilecek olayların yaşanmasını önlemeyi hedeflediği” beyanıyla, Ukrayna’ya Avrupa askerî gücünün konuşlandırılması kapsamında büyüyen tartışmaları yatıştırmaya çalıştı.
Bununla birlikte ABD’nin Ukrayna’ya asker göndermekten kaçınarak, konuşlanacak Avrupalı güçlere hava desteği sağlayarak, muhtemel ABD-Rusya çatışmasını önlemek yönündeki girişimleri tuhaflık arz ediyor. Acaba muhtemel bir savaş hâlinde ABD, kara değil, Rusya’yla hava savaşını mı tercih ediyor sorusunu akıllara getiriyor. Hatırlanacak olursa, eski ABD Başkanı Joe Biden döneminde savaşın başladığında, “Ukrayna’da ABD gözetiminde uçuşa yasak bölge teşebbüsü” Biden yönetimince reddedilmişti. Şimdi, Trump’ın Ukrayna’da Avrupalı kuvvetlere hava desteği önerisi, Biden’ın kabul etmediği uçuşa yasak bölge fikrinin yenilenmiş versiyonu gibi. Uçuşa yasak bölge önerisini, Biden döneminin Senatörlerinden Marco Rubio 07 Mart 2022’de “Üçüncü Dünya Savaşını başlatmak anlamına geleceği” iddiasıyla reddetmişti. Ancak bugün, Trump’ın Dışişleri Bakanı aynı Rubio, “Avrupalı güçlere hava desteği sağlanmasına” taraftır.
Aslında Avrupa’nın Ukrayna’daki savaş hakkındaki tüm güvenlik endişelerine ek olarak, Kiev’in güvenlik garantileri talebinin meşruluğu kadar, Moskova’nın da sınırlarında Batılı birlikleri istememesi meşrudur.
Biden’ın başkanlığında ABD, Ukrayna’dan yana tutum sergilerken; Trump ise, ülkesi savaşın tarafı değilmiş gibi hareket ederek, taraftarlıktan arabuluculuğa dönmüş vaziyette. ABD Başkan Yardımcısı JD Vance’in 11 Ağustos’taki “Ukrayna’nın savaşını fonlamaktan bıktık” açıklaması, Alaska ve Washington Zirveleri, vb. Washington merkezli girişimlerle ABD savaşı sonlandırma atmosferine girdi. Ama hava desteğiyle de Rusya’ya temkinli yaklaşıyor.
Buna karşılık Washington görüşmesinin ardından Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macro’un 19 Ağustos’ta Fransız Le Parisien gazetesine “Rusya kalıcı olarak istikrarsızlaştırıcı bir güç ve çoğumuz için potansiyel tehdit hâline geldi. Putin, kendisi hayatta kalması için yemeye devam etmesi gereken, kapılarımızdaki yırtıcı bir canavardır” ifadeleriyle Avrupa ülkelerini uyarıyor. Macron’un açıklaması, Ukrayna hususunda Avrupa ve ABD arasında derin düşünce farklılığını ortaya koyuyor.
Avrupa’nın haklı şekilde Rusya’dan muhtelif çekinceleri mevcut. Fakat sınırlı güçleriyle tek başına Rusya’yla baş edemeyeceklerinin de farkındalar. ABD’nin yardımına/desteğine ihtiyaç duyuyorlar. Bundan dolayı Avrupa’nın Ukrayna savaşındaki başarısı tartışılıyor. Görüldüğü üzere Avrupa, savaşta ve barışta ABD’yle birlikte olmak durumunda/zorunluluğunda.
Zaharova’nın beyanından “Rusların ilişkileri koparmak istemedikleri, açıklama bekledikleri” anlaşılıyor. Washington’un da Rubio’ya “Moskova’yla Ruslar ve Ukraynalılar için kabul edilebilir güvenlik garantileri” konusunda anlaşma arayışı talimatı verildiği biliniyor. Ukrayna’ya BM, BRICS, vd. uluslararası yapıların konuşlandırılması ihtimalleri değerlendiriliyor.