Ramazan ayındaki ibadetler, İslâm’a sembol olmuş bütün işlerin ve ibadetlerin en büyüklerindendir. Çünkü Ramazan’da bütün Müslümanlar intizamlı bir ordu gibi, Allah’ın yeryüzündeki nimetler sofrasına geçip, O’ndan ‘Buyurunuz’ emri bekler bir vaziyettedirler.
İslâm âlemi, Cenab-ı Hakk’ın yeryüzündeki çeşit çeşit nimetlerini Ramazan ayında daha bir fark edip, ülfetli gaflet halinden uyanırlar. O’nun (cc) terbiye ediciliği altına girip Rahman ve Rahim isimlerinin cilvelerini bütün duygularıyla hissederler.
Bu intizamlı ubudiyet vaziyetine giren bütün insanlar; Allah’ın haşmetine, büyüklüğüne perde olan sebepleri bir kenara itip, önüne dizilen o büyük sofrada sırf Rahman ve Rahim olan Rabbini düşünüp O’nun nimetlerini tefekkür etmektedirler.
Bir ordunun komutanından emir beklemesi gibi, “Bu nimetleri önüme seren Rabbim ne zaman emir verirse o zaman bu nimetleri yiyebilirim” düşüncesinin iman ehlinde vuku bulması, nimetlerin asıl sahibinin kim olduğunu göstermektedir bütün insanlığa. Ramazan ayındaki oruç ibadeti tekrar be tekrar Yaratıcısını tanıttırıyor, gaflet duvarlarını yıkıyor, insanı insan yapıyor.
Çünkü insan ismine lâyık olabilmek, kendisini Yaratanın kim olduğunu hatırlamakla başlar. Ve insan, hatırladığı kadar insandır. Acaba Allah’ı unutan ve nimetlerini görmeyenin insaniyeti ne kadardır?