"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Hasan Feyzi Yüreğil’in yüreğinden bir parça: Ali Fikret Yüreğil

Mustafa ORAL
27 Şubat 2019, Çarşamba
Ali Fikret Yüreğil, Hasan Feyzi ve Bahriye çiftinin üçüncü evlâdı olarak 1930 tarihinde Denizli’de dünyaya gözlerini açar.

Bediüzzaman Şairi Hasan Feyzi Yüreğil’in evlâtları genç denilecek yaşta vefat ettiği için Hasan Feyzi hakkında çok fazla bilgi tesbit edilememiştir. Bu konudaki ilk elden bilgiler Ali Fikret vasıtasıyla günümüze kadar gelmiştir. Fikret, Bediüzzaman ile tanışmadan önce babasının halk arasında Yüreğilli Muallim Hasan Efendi olarak bilindiğini söyler.

NAMAZ AŞIĞI HASAN FEYZİ  

Peygamber aşığı Hasan Feyzi’nin yanında namazın ayrı bir ehemmiyeti vardır. Sohbetlerinde, vaazlarında sık sık bunu dile getirir. Aile efradını da bu yönde teşvik eder. Evini küçük bir mescid haline getirir. Oğlu Fikret o günleri hasretle anarken babasının en büyük hediyesinin namaz olduğunu söyler: Sabah ezan okunduğu zaman gelir üzerimizden yorganı alır ve “Kalkın bakayım, kalkın da şu seher vaktinde ezanı dinleyin.” derdi. Her namaz sûresi için 25 kuruş verirdi.

FİKRET’İN ŞAHİTLİĞİ  

Fikret, Bediüzzaman Denizli’deyken 14 yaşındadır. Babası vesilesiyle daha 14 yaşında Üstadın sıradan bir insan olmadığını anlar. Babası zaman zaman onunla Üstada çay, şeker, ekmek ve hediyeler gönderir. İlk ziyaretinde Üstad rahatsız olduğunu, ziyaretçi kabul edemeyeceğini söyler. İhtimal ki Üstad kapıdaki polise ziyaretçi kabul etmeyeceği yönünde bilgi vermiştir.

Bir süre sonra babasının verdiği bir paket çayla Çınar Oteli’nin 7 numaralı odasında kalan Üstadı ziyaret eder. Üstadın kapısına gelir. Zembereği (zil) basar. Kapı hemen açılır. Odaya girdiğinde Üstadı hasta halde yatağında yatarken bulur. Sanki yatağından hiç kalkmamış gibidir. Üstelik yatak ile kapı arasındaki mesafe 6-7 metre vardır. Hayretler içinde kalır. Bu olsa olsa Üstadın kerametidir.

Gerçekten de Üstad çok hasta ve halsizdir. Fikret’i yanına çağırır. “Çok hastayım, gel!”

Üstad hediyeleri kabul etmez. Fikret’in elindeki çayı görünce bu temiz ruhlu çocuğun kalbini kırmak istemez: Ben hiç kimseden hediye kabul etmiyorum. Fakat senden kabul edeceğim.

Biraz soluklanır.

“Kardeşim sen Hasan Feyzi’nin oğlusun, adın da Fikret değil mi? Fikret benim şu tırnak çakımı iyice bileylet. Şu yırtılmış ayakkabımı da kendin tamir eder, yapıştırırsın.”

Fikret’i yine bir şaşkınlık alır. Fikret Üstadla ilk defa karşılaşıyordur. Üstelik Üstad onun ayakkabı tamircisi olduğunu da bilmiyordur. Bunu Üstadın kerameti sayar.

Fikret kendini tanıtır. Babasının selâmını söyler. Fikret’in söylemesine gerek yoktur. Üstad, Fikret’in Hasan Feyzi’nin oğlu olduğunu hissetmiştir. Kardeş kardeşi tanımaz mı hiç. Hasan Feyzî benim kardeşim ve talebemdir, demesi boşuna değildir.

Ortam sıkıntılıdır. Üstad ve sevenleri sıkı takip altındadır. Üstad Fikret’e uyarma ihtiyacı hisseder. “Beni fazla ziyarete gelme oğlum, size takipten bir zarar gelmesin...”

Ziyaret bu sözlerle sona erer. Fikret ayakkabıları tamir edip tekrar Üstadın eşiğine gelir. Üstad memnun olur, teşekkür eder.

EMİRDAĞ’A SELÂMLAR  

31 Temmuz 1944 tarihinde Bediüzzaman Denizli’den ayrılır. Hasan Feyzi sık sık Bediüzzaman’a mektup yazarak Denizli hizmetlerinin safahatı hakkında bilgi verir. Bir mektubunda hanımı Bahriye Hanım ve Fikret’in selâmını söyler.

“Kadın ve erkek Risale-i Nur’u yazan ve okuyan bütün kardeşlerimiz Ahmetler ve Hüseyinler, Muharrem ve Mehmetler ve Müftü ve reis-i âdil ve bütün aile halkımız ve cariyeniz refika-i âcizi ve Fikret ayrı ayrı selâm edip, selâmetinize duâ ederler ve hürmetle ta’zimlerini arz ederler. Ve mübarek ellerinizi öper ve duânızı rica ederler.”

Fikret, Üstad’dan ayrıldıktan sonra babasının bu ayrılığa bir türlü alışamadığını söyler. Babası o acıyla 13 Kasım 1946 yılında ana yurda gider. Babası vefat ettiğinde Fikret 16 yaşındadır.

Fikret’in anlattığına göre mezar bekçileri gece İlbadı Kabristanı’nda dolaşırken babasının kabrinde gözleri kamaştıran bir ışık fark ederler. Yaklaştıklarında Feyzi’nin kabrinin üzerine oturup Kur’ân okuduğunu görürler. Bekçiler de boş insanlar değildirler. Onun evliya olduğuna hükmederler.

“Ne istiyorsun?” derler.

Feyzi de “Ziyaret… Ziyaret…” der.

O günden sonra kabri ziyaretçilerle dolar taşar.

Fikret, yıllar içinde annesini ve diğer kardeşlerini ahiret yurduna yolcu ederek iyice yalnızlaşır. Fakat babasını hep yaşıyor gibi yanında hisseder. Zaman zaman İzmir’deki kardeşi Fatma Nihal’in yanına gider. Bu ziyaretlerin sonuncusu 2003 yılında gerçekleşir. Aynı günlerde 73 yaşında vefat eder. İzmir, Buca Kabristanı’na defnedilir. Allah rahmet etsin.

Okunma Sayısı: 2643
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Gündüz Alp

    27.2.2019 16:04:59

    Değerli Kardeşim Mustafa Bey, bizlere kahramanlardan ibret tabloları sunan bir yazını daha okuduk. Teşekkür ediyorum. Hak Dostları Velilerin hallerine şaşmamak gerekir. Malum bir Hadis-i Kudsi'de (mealen):"Kulumu sevince, işittiği kulağı, gördüğü gözü, tuttuğu eli, yürüdüğü ayağı olurum..." buyrulmuş. Mesele hakkıyla kullukta temerküz ediyor. Yine malum olduğu üzre yarım hoca ile yarım doktorun vaziyeti, birisi dinden diğeri candan edermiş. Hele bu hoca ile hekim bir de her şeyi kendine alet eden "hakim cereyana" kapılmış ise vay halimize! Daha 14 yaşında iken Bediüzzaman gibi zatı az bir zaman diliminde de olsa tanıma şerefine nail ve hele 'Yüreğilli Muallim Hasan Efendi' gibi birisinin çocuğu olmak ne büyük bahtiyarlık. Bazı zamanların dakikası aylara, günleri yıllara bedel gelebilir. Mesela, Kadir Gecesi. Bin aylık zamana bedel, seksen senelik manevi ömrü insana kazandıran bir tek gece. Kazanmak isteyene fırsat/imkan, kaybetmek isteyene bahane/mazeret çok. Selam ve muhabbetle.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı