"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

“Risale-i Nurlar’ı okumayan, ne kadar âlim de olsa cahildir”

Mustafa ÖZTÜRKÇÜ
14 Temmuz 2019, Pazar
Nusaybin’li Medrese âlimi Mustafa Tayfur Hoca

Üstad Bediüzzaman Hazretleri’ni anlama ve anlatma adına, ülkemizin şark bölgelerindeki bir çok il merkezlerinin yanı sıra, bağlı bulundukları mekânlara da giderek, oralarda  mevcut ehl-i ilim ve irfan sahibi medrese hocalarını bulmuş, görüşmüş ve onlardan, Üstadım Bediüzzaman Hazretleri ve te’lif ettiği şaheserleriyle alâkalı düşünce ve değerlendirmelerine başvurmuştum.

Şark’taki medrese hocalarının, Üstad Bediüzzaman ve eserleriyle alâkalı yaptıkları oldukça manidar değerlendirmelerin sahiplerinden birisi de, Nusaybin’de mûkim muhterem Mustafa Tayfur Hocaefendi idi.

Bu zat-ı muhtereme bizzat ulaşamamıştım. Ancak; Nusaybin’de mûkim eğitimci dostum A. Kerim Sevgili kardeşimin gayretleri sonucu, Mustafa Tayfur Hoca’nın değerlendirmeleri bize ulaştırılmıştı.

Mustafa Tayfur Hoca’nın, Üstad ve Eserlerinin hakkaniyeti noktasında, oldukça sağlıklı ve mühim bilgileri ihtiva eden değerlendirmelerini alıp okumamızla birlikte, kıymetli mahdumunun da, babasının değerlendirmeleri noktasındaki fikirleri bize ulaşmıştı.

Mustafa Hoca’nın yedi erkek evlâdından en büyük oğlu olan Abdussamed Tayfur, Mustafa Tayfur, zahmet edip bir de babasının ve kardeşlerinin fotoğrafını göndermişti. Mustafa Hocaefendinin kendisini rahmetle anarken, evlâtlarına da teşekkürlerimi arz ediyorum. 

Mustafa Tayfur Hocaefendi, Üstad Hazretleri ve Risale-i Nurlar hakkında şu değerlendirmelerde bulunuyor:  

“Aziz kardeşim! Benim adım Mustafa Tayfur. 1938’de Batman’ın Gercüş ilcesine bağlı Çardaklı Köyü’nde dünyaya geldim. İlk tahsilimi 12 yaşında çevre köylerde yaptım. 14 yaşımdan tâ 18 yaşında askere gidinceye kadar 4 sene Suriye’de medrese tahsili yaptım. Askerliğimi yaptıktan sonra Türkiye’de medrese tahsilime devam ettim. Yaklaşık 14 yıl süren medrese tahsilim müddetince; sırasıyla Sarf, Nahv, Mantık, Tefsir, Şeriat, Hadis okudum. Daha sonra dört mezhebe göre karşılaştırmalı Fıkıh okudum. Risâle-i Nurla 1967 yılında tanıştığım. 

14 yıl boyunca medresede öğretilen hemen hemen bütün ulûma vakıf olmama rağmen Risâle-i Nurlar’la tanışıp, Nurlar’ı okuyunca ne kadar cahil ve yetersiz olduğumu anlamıştım.  Risâle-i Nurla tanışmadan evvel okuduğum ilimlerin verdiği izzetle enaniyet derelerinde at koşturuyorduk. Allah’a sonsuz şükür ki, Risâle-i Nurlar’ı okudum ve çok istifade ettim. 14 yıllık Arapça tahsilimden aldığım feyiz ve iman Nurlar’ını, Risâle-i Nurlar’da çok daha kısa bir sürede ve daha fazlasıyla elde ettim. Bilfiil yaşayarak anladığım şu ki; Risâle-i Nurlar’ı okumayan ne kadar âlim dahi olsa cahildir. 

Üstadımız iki türlü tefsirden bahsetmektedir. Biri maddî; yani lâfzî ve ibârîdir. Diğeri ise, mânevî yani hakikî tefsirdir. Birinci tefsir ihtilâflı, ikincisinde ise ihtilâf yoktur. Günümüze kadar 350 bin çeşit tefsir yazılmakla beraber, bu tefsirler arasında ciddî ihtilâflar mevcuttur. Ama Risâle-i Nur ikinci kısım tefsirlerin en parlağı, en yükseği olmakla birlikte imanî hiçbir konuda ihtilâf bırakmamıştır. Aynı zamanda hiç kimsenin itirazına mahal vermeyecek bir sûrette imanî bütün mevzuları ispat etmiştir.

 Bende eski medrese tahsilimden kalan kitaplar hâlâ duruyor. Günlük Nurlar’la meşguliyetten sonra hadis ve fıkıh kitaplarımı da inceliyorum. Meseleler çok karışık, teferruatta insan boğuluyor. Bu sebeple bu asırda böyle eserlerle amel etmek çok sakıncalı oluyor, Risâle-i Nur her şeyimize kâfî geliyor. Şarkta çeşitli vesilelerle (taziye vb.) ilim meclisleri kurulur. Bu meclislerde yörenin meşhur âlimlerinin katılımıyla da ilmî bir münâzarâ ortamı oluşmuş olur. Ben de medrese tahsili almış olmam ve imam olmam hasebiyle fıtrî olarak bu tartışmaların içinde yer alırdım. Haliyle bu tartışmalara sebep olan mevzular orada bitmez, günler süren araştırmalar neticesinde de maalesef işin içinden çıkamayarak, tartışılan mevzuyu öylece bırakırdık. Risâle-i Nurlar’ı okuduktan sonra anladım ki, bütün bu tartışmaların sebebi, yukarıda Üstadımızın anlattığı gibi, bizim sadece lâfız ve ibârî olan maddî tefsirlerle iştigal etmemizdi. Neticede bende şöyle bir kanaat bilfiil yaşayarak oluşmuştu. 

O da şu ki: Nurlar’ı okuduktan sonra katıldığım bütün ilim meclislerinde istisnasız hiç kimsenin itiraz edemediği, itiraz etse dahi ispat ettikten sonra ikna olduğu tek eser Risâle-i Nur olmuştur. Bu üstünlüğünden dolayıdır ki Risâle-i Nur’un karşısına hiç kimse aklıyla, mantığıyla veya ilmiyle çıkamamıştır. 

Şükürler olsun ki, Risâle-i Nurlar bütün dünyaya yayılmaktadır. Milyonlarca insan, Nur Risâleleriyle imanlarını kurtararak hidayete kavuşmuşlardır. Malûmdur ki Üstad Hazretleri de medrese tahsili almıştır. Risâle-i Nurlar’ı yazmadan önceki kesbî, ilmî malûmatlarını medrese tahsili esnasında almış ve bu ilim ileride yazacağı Risâle-i Nurlar’a bir çekirdek olmuştur. Bundan dolayıdır ki, Üstad, Risâle-i Nurlar’ı medresenin malı saymıştır. Maalesef hâlihazır hocalar ve medrese âlimleri, izzeti ilmiyeden gelen enaniyetlerine mağlûp olup, yıldız böceği misâli azıcık ilimlerine kanaat ederek, Risâle-i Nurlar’a sahip çıkmadılar. Ama Allah’a şükür şu anda cahil bir çobandan tutun, en yüksek makamdaki devlet adamlarına kadar her kesimden insanlar Nurlar’a sahip çıktılar. 

Bu arada yaşadığım bir hadiseyi de nakletmek istiyorum: Gercüş’te imamlık yapmakta iken tayinimi Mardin Nusaybin’e çıkarmak hususunda tereddüde düşmüştüm. Bu sebeple istihareye yattığım bir gece Üstadımız rüyama teşrif etmiş ve bana şunları söylemişti: “İstediğin yere gidebilirsin, çünkü sende Risâle-i Nur var. Bu Nurlar sayesinde sen ve çocukların hadisâtın tazyikatından inşallah mahfuz kalacaksınız.” 

Evet, her türlü tehlikenin kol gezdiği, herkesin maddî veya manevî fitne ateşlerine maruz kaldığı bir dönemin şarkında, Nusaybin’de, Risâle-i Nurlar’ın inayetiyle Cenâbı Hak bizleri muhafaza etti. 

Allah sizin gibi müdakkik Nur Talebelerinin adedini arttırsın. Yapacağınız bu çalışmalarda Allah yar ve yardımcınız olsun. Bâkî Hakk’ın birliğine emanet olunuz. 

Muhabbetle... Mustafa TAYFUR”

Okunma Sayısı: 5788
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Ali Tam

    14.7.2019 21:58:23

    Batil Yaratilis Düsüncelerini bir cümlede paramparca eden Tabiat Risalesinde bir noktada bir sey hem galip hem maglub hem de esit olmali ki bu imkansizdir diyerek sorunu halletmis. Allah'tan baska yaratici, halik yoktur. O halde Allah'a itaat edilecek, iman edilecek. Nokta. Ilim budur buna denir.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı