"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Sessiz çığlıklar

Muzaffer KARAHİSAR
19 Ekim 2021, Salı
Yazdan kalan güneşli bir havada duvardaki sarmaşığın yeşilden sarıya, kızıla ve mor renklere dönmüş yaprakları yerlere serpilmiş sarı lira gibi görünüyordu.

Parklarda kuş cıvıltıları, çocuk sesleri yerini sükûnete bırakmış. Geçen mevsimler boyu çiçeklerin, meyvelerin, yaprakların ihtişamını kaybetmiş ağaçlar, sade endamıyla, asude bir zamana son damgasını vuran, ismini veren mevsimi işaret ediyorlar.

Mevsimin bütün renkleri, her şeyde işlenmiş, süslü sanat harikası olarak tuvale serpilmiş manzaralar gibi tabiatı konuşturuyor. Yaprakların ağaçlardan ziyade yerleri süslediği güzellikler farklı duyguları nazara veriyordu. Sonbaharın getirdiği mesajlar, sunduğu manalar, ifade ettiği sırlar, ışıklar, sanatlar yeryüzünün bir çekirdek gibi kâinata denk zenginliklerin sahibini sessiz çığlıklarla anlatıyor. 

Su, hava, güneş ve toprak hayat için ihsan edilen sayısız nimetlere vesile olmuş. Yeryüzü Allah’ın isimlerinin tecellisi ile yoktan yaratılmış, hayat bulmuş. Envaî çeşit bitkilerle süslenmiş, hayvanlarla şenlenmiş, insanlar değer kazanmış. Kâinat küçültülüp dünyaya, dünya da küçültülüp insanda yerini ve anlamını bulmuş. “Hem bu küçük insanın küçücük kalbinde kâinat kadar bir aşk yerleşir.” cümlenin devamında: “Kalb-i insan, kâinatı içine alabilir ve o kadar muhabbet taşıyabilir.” ifadelerindeki zengin mütalâalar…

Sonbahar manzaralarının hatırlattığı manaları tefekkür ederken ikindi vakti yaklaşmıştı. Omzuma dokunan İbrahim Sarıçiçek’le camiye beraber yürüyoruz. Emekliliğine kadar müdürlüğünü yaptığı, benim de okuduğum İmam Hatip Lisesi’nin bahçe duvarını kaplamış sarmaşığın yapraklarındaki farklı, parlak renklerin çeşidini, ışıltısını ve güzelliğini işaret ettim. 

Oralı olmadı, biraz suskun kaldı. Oysa Risale-i Nur’daki bahislerde canlı misallere alâka duyar, hoşlanırdı. Temsili, teşbihi, tefekkürü severdi. Onun sakin ve düşünceli halini manevî feyzine, ihlâsına, kalbî tezekkürüne yordum. Hat sanatıyla meşgul olan ince ruhlu, ilerlemiş yaşına mütenasip ruhî derinlikleri olan şefkatli, erdemli ve mümtaz bir insan… İbrahim Hocamın halindeki durgunluğu anlamayı namazdan sonraya bırakarak beraber camiye girdik.

Cami çıkışında baktım beni bekliyordu. Demek ki söyleyecekleri var, selâmlaştık. 

Caminin yanındaki İmam Hatip Lisesini bana göstererek: 

“Bu ilim ve irfan yuvasında uzun yıllar hizmet verdim, müdürlük yaptım, eksikliklerini giderdim. Eğitimini tamamlayan insanlar toplumda yerini aldılar. 28 Şubat’ta kız öğrencilerin başını açtırmadım. Defalarca soruşturma geçirdim. Sonra mecburî emekliliğin yolu görünmüştü. Yıllarca mermer topladığım bu emektar bina yıkılacak! Altmış yıllık eğitim hatıraları bu mekânla yerle bir olacak!..”

Bana kaygılarını anlatırken yaşlı hali, hüzünlü duruşu ve yorgun bakışları eski binanın üzerinde dolaşıyordu. O sırada paletli bir ekskavatör, yıkım için binaya darbeleri vurmaya başladı! İş makinesinin çalışmasıyla yıkılan binadan toz duman yükselmeye başlamıştı.

Eğitim hizmeti verirken yıllarca iç içe yaşadığı mekâna olan emekleri, ünsiyeti, dostluğu ve şefkati onu hüzünlendirmişti. İçindeki duygu yoğunluğu ve ayrılığın ruhî tesiriyle sarsılmış görünüyordu. İbrahim Hocanın kederli hali, On Üçüncü Rica’yı hatırlattı. 

Birinci Dünya Savaşı’nda Ruslar şehirle birlikte Van Kalesi’ndeki Horhor Medresesi’ni yakıp yıkmışlardı. Üstad, ders verdiği medrese ve talebelerinin çoğu şehit olmuştu. Yıllar sonra Van Kalesi’nden şehri temaşa etmiş, medresesindeki tahribatı görüp üzülmüş, ağlamış! Bir teselli ararken Hadid Sûresi, 1. Âyet imdadına yetişir. “O rikkatli, firkatli, dehşetli, hüzünlü hayalden beni kurtardı, gözümü açtırdı.” Meyvedar ağaçlar, tebessüm eder tarzda: “Bize de dikkat et, yalnız harabezara bakıp durma diyorlardı…” 

İbrahim Hoca’nın, gönlündeki engin şefkat, merhamet, muhabbetin ve ruhanî lezzetlerin derinliklerinde sonbahar hüzünlerini birleştirmiş; ehl-i kalp bir insanın hissiyatına ben de kapılmıştım. İkindi vaktinin ahir zamanı ve kıyameti hatırlatan işaretleri… Güneşin kızıllıklar bırakarak batı ufkuna sarkan manzarası ve toz duman içinde yıkılan binanın ölümün soğuk yüzünü hatırlatan gürültüsü içersinde rahle-i tedrisinde edep ve irfan dersi aldığım İbrahim Hocama: “harabezara bakma!” deme gücünü, cüretini ve cesaretini kendimde bulamamıştım…

Okunma Sayısı: 2057
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Okur

    19.10.2021 09:12:12

    Hassas ruhların hassas kalplerine dua ve o kalplerin yaratıcısına hamd ile…

  • Ferhat ardıç

    19.10.2021 01:58:28

    Bir dizide dek geldi sen doksan dokuz kez hayır yaparsın ama yüzüncü sefer şerre çıkıyor dedi yunus emre hakkaten uğraş dur bakmışsın hepsi yalan olmuş elinden hiç bir şey gelmiyor

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı