"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Teşbih-i Maklûb üzerine mühim bir sual (2)

Nahit TOPALOĞLU
29 Nisan 2025, Salı
Şathiyelerde, mecazlarla örülü sembolik bir dil kullanılır. Bundan dolayı şathiyeler “işaret dili, mâna dili, kuş dili, ağrebü’l-garâib” diye de adlandırılmıştır.

“Allah’ım! Bende senden başkasına ait bir bakiye kaldığını biliyorsan beni ateşinle yak!” diyen İmam Şiblî, “Ene’l Hak!” diyen Hallâc-ı Mansûr şatahâtlarıyla ünlü kişilerdir.

Şatahât sebebiyle tenkide uğrayan şahıslardan biri de Muhyiddîn-i Arabî’dir.

İbnü’l-Arabî, kabrinin harap olacağını ve Yavuz Sultan Selim tarafından ihya edileceğini, “Sîn [Selim] Şın’a [Şam] girince Muhyiddin’in kabri ortaya çıkar” şeklindeki rumuzlu ifadesiyle önceden bildirmiştir. Nitekim söylediği gibi de olmuştur.

“Sizin taptıklarınız işte benim ayaklarımın altındadır” gibi mecazlı sözlerinden dolayı tekfir edilen İbn-i Arabî’nin bu sözündeki mecazın hakikatini Yavuz Selim ortaya çıkartmıştır. Şam’ı fetheden Yavuz, İbn-i Arabî’nin bu sözü söylediği yeri araştırmış ve bulduğunda oranın kazılmasını emrederek bir küp altın çıkartmıştır.

Takıyyüddin İbn Teymiyye, İbrâhim b. Muhammed el-Halebî gibi bazı âlimler onun küfrüne hükmetmişlerdir. 

İfrat ve tefritten uzak, istikametli teşhisi Bediüzzaman yapar:

“Muhyiddin, kendisi hâdî ve makbuldür. Fakat her kitabında muhdî ve mürşid olamıyor. Hakâikte çok zaman mizansız gittiğinden kavâid-i ehl-i sünnete muhâlefet ediyor ve bazı kelâmları zâhirî dalâlet ifade ediyor. Fakat kendisi dalâletten müberrâdır. Bazen kelâm küfür görünür fakat sahibi kâfir olamaz.” (Lem’alar s.431)

Bediüzzaman Said Nursî, şatahâtın sebebini “aşk, istiğrak ve sekirle zıllı asıl zannetmek” diye özetler:

“Bazı böyle fakir bir kimse kendini, kendinden çok mertebe âlâ olandan âlâ görür. Nasıl ki, bir adam, elindeki bir âyineyi güneşle mütele’le’ olan, yani parlayan bir denize mukâbil tutsa, hem deniz, hem güneş, hem dağlar âyinesinin içine girer. Eğer, aşk veya istiğrakla bir nev’i sekri de varsa, avucundaki âyinesini, denizden daha büyük tevehhüm eder. Hem her makamın bazı zılleri bulunur. Zıllı, asıl zannetse, şatahâta düşer.” (Nurun İlk Kapısı) 

Ve en emniyetli yolu gösterir Üstad:

“Şu tarîk [acz, fakr, şefkat, tefekkür] daha eslemdir. Çünkü nefsin şatahât ve bâlâ-pervâzâne dâvâları bulunmaz. Çünki, acz ve fakr ve kusurdan başka nefsinde bulmuyor ki, haddinden fazla geçsin.” (26. Söz-Zeyl) 

***

Şâirlerin nâhak yere tenkit edilmelerinin bir sebebi de “mazmun”lardır.

Divan edebiyatına sathî nazarla bakılırsa ecdat, şâribü’l-leyli ve’n-nehârdır. Şiir erbâbı bütün zevât, hâşâ zil zurna sarhoş ve ayyaştır.

“Sun sâgarı sâkî baña mestâne disünler 

Uslanmadı gitdi gör o dîvâne disünler” Ey sâkî [içki sunan güzel], kadehi sun, bana sarhoş desinler. Akıllanmadı gitti o deliyi gör desinler”  beytinin sahibi, tahmin edin kimdir, diye sorsalardı, bir Şeyhü’l-İslâm gelir miydi aklınıza? 

Divan edebiyatında “mazmun” diye bir terim vardır. “Bir şeyden zımnen anlaşılan mâna, mefhum” anlamında. Mazmunlarda, zâhirî mânânın ötesindeki asıl anlam, ifadeye onu gizleyen bir hünerle yerleştirilir. Mecâzî anlamda, kalıplaşmış sözlerdir mazmunlar.

Şâirin, “Sâki” ile kasdettiği, meyhanede sarhoşlara şarap servis eden hasnâ değil, tekkede ilâhî aşkı müridlerine sunan şeyhtir. Meyhane, tekke; şarap ilâhî aşk; kadeh ise ilâhî aşkı sunma vâsıtalarıdır.

Bunu bilmediklerinden (bir kısmı da bal gibi bildiği halde) pek çok “solcu aydın(!)” bu tür şiirler sebebiyle padişahından Şeyhülislamına kadar ecdada dil uzatmıştır.       

İçilmesi yasak olan bir şeyin reklamını asırlar boyu sana yaptırırlar mı?

Var sayalım TV’yi açıyorsunuz, karşınızda bir reklam:

Kokainin hası bizdedir. Sahtelerine kanmayın. Ürünlerimiz hâlistir. Ürünlerimizde pudra şekeri kesinlikle yoktur.” 

Böyle bir şey mümkün mü? 

(Bu arada Ankara’da lüks otomobilinin içinde burnuna kokain çekerken görüntülenen ve kullandığı maddenin pudra şekeri olduğu savunmasıyla mahkemede berat eden AK Partili Genel Merkez çalışanı Kürşat Ayvatoğlu’nun da kulaklarını çınlatalım.)

İçki içmenin yasak olduğu, cür’et edenin, mâba’dini 80 değnek yemeye râzı ettikten sonra buna teşebbüs edebileceği bir coğrafyada, Seyhül İslam Yahyâ’dan Muhibbî’ye (Kanûnî Sultan Süleyman) kadar meyhâne ve şarap güzellemeleri mümkün mü? 

Peki, Şeyhülislam Yahyâ, gazelinin bu matla’ beytinde ne demek istemiş?

“Sun sâgarı sâkî baña mestâne disünler 

Uslanmadı gitdi gör o dîvâne disünler” 

“Ey ilâhî aşk kadehiyle ile beni mestedecek şeyh! Sunduğun kadehle kendimden geçeyim, ilâhî cezbeyle mest olayım; bana sarhoş desinler. Allah aşkıyla kendine hâkim olamayıp dîvâne olan, bir türlü akıllanmayan o aşığı gör, desinler.”    

Üstadımız ne demişti? 

“Bir kelâmda, her fehme gelen şeylerde mütekellim muâheze olunmaz.”

Ve “İnsan hüsn-i zanna  memurdur!”

Okunma Sayısı: 887
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Nahit Topaloğlu

    29.4.2025 17:18:06

    Müjdat Kardeşim, Şathiye, irâdî olmaz zaten. Vecd ve sekr hâlinde söylenmiş bir şathiyeyi bir başkası o halle hallenmeden söylerse küfre girer; Hallâc olmadan "ene'l-Hak" diyene geçmiş olsun!

  • Ali Dinar

    29.4.2025 11:38:28

    Desene,Mehmet Akif Ersoy, Muhiddin i arabiden yüksek olmasa da aşağı değil imiş.

  • Müjdat Bayar

    29.4.2025 11:37:02

    * Her hâlükârda olacaktı.

  • Müjdat Bayar

    29.4.2025 11:35:42

    Buraya yazmaktan ictinab ettiğim bazı şathiyeler sınırları âzamî seviyede zorluyor. Şathiyeden her hâlukârda uzak durmak lazım. Neden kendimizi riske atalım?

  • Nahit Topaloğlu

    29.4.2025 11:30:04

    Abdullah kardeşim, teşekkür ediyorum. Sadece "biliyorsan" değil, cümlenin tamamı "zâhiren" sıkıntılı. Zaten "şatahât" örneği olan bir cümle. Bu sıkıntılı cümle benim ifadem değil ki. İmam-ı Şiblî'ye ait bir "şatah". Bilmukabele selam ve duâlar. Fî emânillah

  • Abdullah

    29.4.2025 10:35:59

    Edebi sanatlarla ilgili makalelerin güzel oluyor.Zevkle okunuyor.Tebrik ediyo rum.Yalnız yazının şu paragrafında " biliyorsan" kelimesi münasip düşmemiştir. " Allah'ım bende sende n başkasına ait bakiye kaldığını "biliyorsan" beni ateşinle yak.". Cenab-ı Hak hakkında biliyorsan kelimesi uy gu olmamış.Bilmemek Allah için söz konusu olmadığına göre biliyor san kelimesi kullanıl mamalıydı. Selam ve dua ile.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı