Yukardaki başlığı, AKP’nin, önceden getirdiği İstanbul’un fethini kutlama geleneğine sahip çıkmayışından, 29 Mayıs’ta yazmıştık.
Fethi ve Fatih’i istismarla siyaset yapmış bir parti, bu tarihte sessizliğe gömülmüştü. Kemalistlerin uydurdukları 6 Ekim’e kaydırdılar, diye de endişelenmiştim. Dolayısıyla gecikmiş bir yazıdır, bugünkü İstanbul yazısı…
Gel gör ki, İstanbul bir türlü gündemden düşmüyor. Yirmi milyon insanı –ki neredeyse ülke nüfusunun çeyreğidir– doldurdukları ve yaklaşık otuz senedir istismar ederek halkı iğfal ettikleri bir İstanbul üzerine, aylarca yazılsa yine de derdi-tasası anlatılamaz, bu kutlu şehrin…
İstismar, ihanet, istikbale dönük istibdat projeleri, millî kültürün ve harsın tahribi, ekonominin içine düştüğü labirentler ve daha neler neler… İşte İstanbul’a dair yazılacak yüzlerce mevzu… Küreselcilerin Türkiye projesi olan 12 Eylül ve bu cinayetin neticesinde ortaya çıkan ANAP ve AKP zamanlarında bu mübarek şehre yapılan kötülükler için kitabın yetmeyeceğini siz de biliyorsunuz… Küreselcilerin Refah Partisi kanalından AKP’ye geçişlerinde, demokrasi peşindeki halkımız büyük bir iğfal yaşamıştı. Siyasal İslâmcıların demokrasi diye bir dertlerinin olmadığını milletimiz bilmiyordu. Hatta burada öne çıkan dindarlığın, demokrasimize nefes aldıracağını beklemişlerdi. Fakat nafile…
Sözü uzatmayacağız. 12 Eylül’ün müteahhit firması AKP’nin en büyük misyonu olarak; dinî değerleri, millî harsı, halkın sosyal zaaflarını ve geçmişteki “Tek Parti”nin zulümlerini kullanarak istibdadı devam ettirdiğini ve hatta bu diktatörlüğün temsilcisi olduğunu anlamaktan kaçan dindarların ahiretlerini kurtarmaları kolay olmayacak. Bu projedeki Marksist Kürt yapılanmalarında, sivil toplum kuruluşlarında, IŞİD ve diğer Arap Baharı unsurlarında, bankacılık kanalıyla milletin servetini küresel firmalara aktarmalarda; AKP’nin ortak yapımcı olduğunu nihayet anlamış olduk. Terörsiz Türkiye filmini izleyenler; düne kadar terörist, ayrılıkçı, bölücü, vatan haini ve hatta din düşmanı olarak suçlanıp kullanılan tüm grupların zimamının AKP veya Cumhur İttifakı elinde olduğunu çoktan anladılar.
AKP’nin misyonunu, 12 Eylül süreci ve Büyük Ortadoğu Projesi önceden belirlemişti. Yeni Asya’nın arşivine girerseniz, bu cemaatin söz konusu hakikatleri zamanında seslendirerek milleti uyandırma vazifesini deruhte ettiğini göreceksiniz. Marksist Kürt partisini, Troçkistlerin aleti PKK’nın kontrolünde bilhassa Doğu’da organize ettirenler, AKP’nin bilgisi dâhilinde çalıştılar. Aksi takdirde; söz dinlemeyen Kürtler, 1950’lerde olduğu gibi demokrasiye sahip çıkacaklardı ve AKP diye (ANAP da dâhil) bir parti kalmayacaktı. Türkiye’nin tüm illerinde ve ilçelerinde Marksist Kürt partisini kuranlar AKP’nin yardımıyla çalıştılar. Yoksa bu kadar paranın, elemanın toplanmasını ve bu kadar işi birkaç Kürt Marksist’i nasıl becerebilirdi? (Avrupa’da demokrasi münafığı Marksist Yeşiller hareketi üzerinden) Sonra da, buralardaki belediyelerin gelirlerine ve rantlarına kayyımlar aracılığıyla el koydular.
Şimdi sıra İstanbul’da… Önce, bütün muhalefete kesilecek cezayı; altı partiyi demokrasi cephesinde bir araya getirerek meclise taşıyan ve İstanbul’u da müstebitlerden kurtaran Kılıçdaroğlu’na kestiler. Sonra da İmamoğlu-Özel tiyatrosuyla demokrasinin köklerini kazımaya yöneldiler. Bu kadar haris davrananların, maksatlarının aksiyle tokat yediklerini çok görmüşsünüzdür. Önce DEM’in belediyeleri ve şimdi de CHP’nin belediyeleri... Her şeyi elleriyle koymuş gibi toplarlarken, tiyatrodaki ortaklarını suçluyorlar. Ve nihayet, kendilerince stratejik değere sahip yerlerin başkanlıklarına, önceden hazırlanmış elemanları tayin ediyorlar…
Ne güzel demokrasi…
Biz yolsuzluğu savunmuyoruz. Yolsuzluğun yolunu, otuz seneden bu yana 12 Eylül rejimi adına İstanbul’u yönetenler yapmışlarsa, milletin suçu ne?
Biz CHP’yi de savunmuyoruz. Demokrasilerde muhalefet olmadan netice olmaz. Bunu çok iyi bilen demokrasi düşmanları, Türkiye’mizde demokrasiyi geciktirmek için bunca yanlışa giriyorlar. Demokrasi cephesindeki bütün samimî yapıların birlikteliğini; vatanımızın, milletimizin ve dinimizin selâmeti uğruna savunuyoruz.
Bir tane hakikatin binlerce yalanı mazi çöplüğüne savurduğunu bilenler, küresel Neoliberal-Neocon ittifakının AKP’nin eline tutuşturdukları projelerin akim kalacağını, biliyorlar. Millî devletlere, semavî ahlâka, adalete, insanî değerlere, fıtrata, milletlerin servetlerine ve nesillerine musallat küresel Marksistleri ABD’den itibaren temizlemeye başlayan fırtınanın Akdeniz’den sahillerimize ulaştığını, hatırlatmak istiyorlar…