"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Ene’nin hakka ve zulme hizmet ve âlet olma halleri

Nejat EREN
10 Eylül 2019, Salı
Hakk’a ve Nübüvvete hizmet yolundaki “Ene”nin mahiyet ve özellikleri konusunda Risale-i Nur Külliyatı’ndan yaptığımız tesbitlere devam ediyoruz.

Şer ve dalâlet yolundaki “ENENİN” mahiyet ve özellikleri konusunda Risale-i Nur Külliyatı’ndan yaptığımız çalışmalar olarak da şimdilik tesbitlerimiz şöyle:

1. Aciz, câmid, şuûrsuz, kör ve iki eli tesadüf ve kuvvet gibi iki körün elinde olan, «Ene».

2. Binler fenleri bilse de, cehl-i mürekkeble bir cahil olan, «Ene».

3. Büyük âlemde tabiat gibi tâgutlardan olan, «Ene».

4. Cebbarları, ulûhiyyet dâvâsına sevk eden, «Ene».

5. Dalâletin herbir nev’ine koşan, «Ene».

6. Diğer insanları, hattâ sebepleri kendine ve nefsine kıyas edip, onlara -kabûl etmedikleri ve kaçındıkları halde- birer firavunluk veren, «Ene».

7. Diyanete itâat etmediği zaman felsefeyle yolu şaşıran, «Ene».

8. Duyguları, fikirleri kâinatın envâr-ı mârifetini getirdiği vakit, nefsinde onu tasdik edip, ışıklandıracak ve devam ettirecek bir madde bulmadığı için sönen, «Ene».

9. Ehl-i hakikat ve kemâlden bir sille-i tahkir ve tekfir yiyip: «Edebsizlik ediyorsunuz, zındıkaya giriyorsunuz, zındıkları yetiştiriyorsunuz» diye dehşet ve tedib tokatlarını yiyen, «Ene».

10. Eski Mısır ve Babil’in sihir derece ve mertebesine çıkan, «Ene».

11. Etrafında; sihir, eski felsefe ve âliheleri eski Yunan kafasıyla yerleştiren, «Ene».

12. Felsefe düsturlarıyla; bir kısım zâlim, canavar insan ve vahşî hayvanların, fıtratlarını kötüye kullanmaktan gelen savaş ve yutmak düsturunu yaşatan, «Ene».

13. Felsefenin «teşebbüh-ü bil-Vâcib» insâniyyetin gayet-i kemâlidir kaidesiyle «Vâcib-ül Vücud’a benzemeğe çalışınız» düsturuna uyan, «Ene».

14. Felsefenin esâsıyla; kuvvet haktır! Hattâ «Elhükmü- lil-galib» düsturuyla, «Galebe edende bir kuvvet var.» «Kuvvette hak vardır.» diyen, «Ene».

15. Felsefenin fasit esası ve vehmi neticesi olarak: İslâm bilginlerinden İbn-i Sina, Fârâbî gibi dâhîlerin şaşaasına kapılıp, aldanarak girdikleri meslekte; âdi bir mü’min derecesini ancak kazandıran, «Ene».

16. Felsefenin mâna-yı ismiyle baktığı, «Ene».

17. Felsefenin telkiniyle, “kendi kendine delâlet eder,” dediği, «Ene».

18. Felsefeyle kendi dizginini eline alan, «Ene».

19. Felsefeyle yolu şaşıran ve o şecerenin kuvve-i şeheviye-i behîmiyye dalında, beşerin nazarlarını put ve âlihelere çevirten, «Ene».

20. Felsefeyle yolu şaşırıp bir zakkum ağacının oluşması ve âlem-i insâniyyetin yarısından fazlasını buna yönlendiren, «Ene».

21. Gaflet ve inkâr ile enaniyeti donduran, «Ene».

22. Gittikçe kalınlaşıp sahibini yutan, «Ene».

23. Hâinâne vaziyetinde iken; mutlak cehalette olan, «Ene».

24. Hâlık-ı Zülcelâl’in emirlerine karşı mübareze vaziyetini alan ve aldıran, «Ene».

25. Hayat bir cidaldir» diye eblehâne hükmettiren, «Ene».

26. Her şeyde Hâlık-ı Küllî Şey’e has, parlak sikkeyi göremeyen, “Ene”.

27. Hikmet-i hilkatini unutup, vazife-i fıtrîyesini terk ederek kendine mâna-yı ismiyle bakan, kendini mâlik îtikad edip emanete hıyânet eden, «Ene».

28. İnce bir elif, bir tel, farazî bir hat iken, mahiyeti bilinmezse, tesettür toprağı altında neşvünema bulup; gittikçe kalınlaşan, «Ene».

29. İnsan, “tasarruf dairesine hakikî mâliktir,” yanlışına kapılan, «Ene».

30. İnsanı, bütün letâifiyle âdeta kendine mal eden, «Ene».

31. İnsanî yönden ve milliyetçilik cihetine kuvvet verip; o enaniyete dayanarak, şeytan gibi, Sâni’-i Zülcelâl’in emirlerine karşı savaşan, «Ene».

32. İnsaniyyetin esâsında münderiç olan acz ve za’f, fakr ve ihtiyaç, naks ve kusur kapılarını kapayıp, ubudiyetin yolunu kapatan, «Ene».

33. İsyan ile yoldan çıkıp, şeffafiyetini kaybeden, «Ene».

34. Kendi hesabına çalışıp, hükmeden, «Ene».

35. Kendi kendini kamçılayıp şirk derelerinde serbest koşturan; sebebçi, putperest, tabiatçı, gibi çok şirk taifelerine meydan açan, «Ene».

36. Kendinde bir rubûbiyyet-i mevhume, mâlikiyet, kudret, ilim tasavvur edip bir had çizen, «Ene».

37. Kendini bir hakikat-ı sabite zanneden, «Ene».

38. Kuvve-i akliye dalında, âlem-i insâniyetin dimağına Dehriyyun, Maddiyyun, Tabiiyyun gibi meyveleri verip; beşerin beynini bin parça eden, «Ene».

39. Kuvve-i gadabiye dalında, bîçâre beşerin başında küçük-büyük Nemrudlar, Firavunlar, Şeddadlar meyvelerini yetiştiren, «Ene».

40. Kuvve-i şeheviye-i behîmiye dalında; âliheleri, sanemleri ve ulûhiyyet dâvâ edenleri yetiştiren, «Ene».

41. Küçük âlemde bir tağut olan, «Ene».

42. Mânâsı kendinde olan, «Ene».

43. Masnu’daki güzelliği ve nakıştaki hüsnü, masnûa ve nakşa mal eden, «Ene».

44. Mektûbâtı Samedâniyye hükmünde olan mevcûdâtın bir kısmını kendine mal eden, «Ene».

45. Meşhur İslâm şairlerinden, karamsarlıkla bilinen Ebû-l Alâ-i Maarrî ve yetîmâne ağlayışıyla bilinen Ömer Hayyam gibilerin, nefs-i emmârelerini okşayıp zevkiyle zevklenmesine sebep olan İnsanlık Kitabı’ndan bir elif olan, «Ene».

46. Mu’tezile imamlarına, aklı hâkim kıldırarak, ancak fâsık, mübtedi bir mü’min derecesine çıkaran, «Ene».

47. Müzahraf, hodfüruş, gösterici, riyâkâr bir güzelliği tercih ettiği için riyâkârları alkışlayıp, sanem-misâlleri kendi âbidlerine âbide yapan, «Ene».

48. Nefsânî Kıyasıyla herkesi, hattâ herşeyi kendine kıyas edip, Cenâb-ı Hakk’ın mülkünü onlara ve esbaba taksim edip, gâyet azîm bir şirke düşen, «Ene».

49. Nemrudları, Firavunları yetiştiren ve analık edip emziren, «Ene».

50. Nev’-i insanın fikirleriyle şişen, «Ene».

51. Perestişe lâyık heykelleri bir hüküm haline getiren, «Ene».

52. Putları doğuran felsefe-i tabiiye bataklığını oluşturan, «Ene».

53. Putperest tutkunlarının heveslerine hoş görünmek ve teveccühlerini kazanmak için riyâkârane gösteriş ile ibâdet gibi bir vaziyet gösteren, «Ene».

54. Sâni’ ve Nakkaş’ın mücerred ve mukaddes cemâlinin cilvesine nisbet etmeyerek; «Ne güzel yapılmış» yerine. «Ne güzeldir» diyen, «Ene».

55. Silsile-i felsefe ve hikmeti temsil eden, «Ene».

56. Silsile-i felsefenin en mükemmel ferdleri dâhîleri olan Eflatun ve Aristo, İbn-i Sina ve Farabî gibi adamlara; «İnsaniyyetin gayet-ül gayâtı, (teşebbüh-ü bil-vâcib)dir. Vâcib-ül Vücud’a benzemektir» deyip firavunane bir hüküm verdiren, «Ene».

57. Şer ve dalâletleri felsefe silsilesinin etrafına toplayan, «Ene».

58. Şeytanları, gaga ve pençesiyle dinsiz feylesofların akıllarını havaya kaldırıp dalâlet derelerine atıp dağıtan, «Ene».

59. Tabiat perdesi ile Allah’ın nurunu görmeyen insana, herşeye bir ulûhiyyet verip kendi başına Mûsallat eden, «Ene».

60. Tabiata bir kuvvet verip, binler hikmet-i âliyeyi ifadeden mahrum eden, «Ene».

61. Tabiata saplananların ve tabiatçılık fikrini taşıyanların mesleği olan, «Ene».

62. Tabiata saplanıp, şirkten tamamen çıkamayıp, şükrün geniş kapısını bulamamışlara yol açan, «Ene».

63. Vazifesini, kendi sevgisinden alan bir mükemmel zat olduğunu bilen, «Ene».

64. Vücûd-u insanın her tarafına yayılan, koca bir ejderha gibi, vücud-u insanı yutan, «Ene».

65. Vücudu; aslî, zâtî olduğunu telâkki eden, «Ene».

66. Zaman-ı Âdemden şimdiye kadar âlem-i insâniyetin etrafına dal budak salan nuranî bir şecere-i tûba ile müthiş bir şecere-i zakkumun çekirdeği olan, «Ene».

67. Zâtında bizzât bir vücudum vardır, diyen, «Ene».

68. Zulmü mânen alkışlayan; zâlimleri destekleyen, «Ene».

Okunma Sayısı: 2486
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı