Ahyar ile eşrarın dünyasında, kurdeleli kutulara sığıştırılmış yaldızlı şişelerle acelece avuçlarımıza tutuşturulan, nefisleri tenfir ve ruhları inciten bir elemin ta kendisi.
Derinlerden yükselen çığlıkların duyulması imkânsızmış gibi ıraklarda inleyip duruşu. Sızlanmaların, ah-ü fîzarın, feryatların susturulmaya mecal bulunamadığı. Bela olarak görülüp addedilen, müsterih olmak için adeta can çekişen. Evvele sarılıp sarmalanmış kahverengiye meyyal sarı kâğıtlar, yazılanları canhıraş bir gayretle hıfzedip. Küf ve biraz da toz yığınları altında kalmakla, gizemli satırların geçici olmayı hazmedemeyen bir reddedişle sınanan sabırları. Günlerin dizildiği, saatlerin senelere inkılap ettiği. Sıcağın-soğuğun solgun ve canlı renkleri sırtında taşıyıp sıkleti adeta isteyene armağan edeceğini çağrıştırdığı. Ne maviyi ne aşikâr bir yeşili göstermeksizin sırf siyaha yakın bir harmanda. Mütehayyir kalıp derk etmeksizin gözlerin gönüllere sıyırdığı yolda incecik bir sızı misali düşer gönlümüze olanlar. Güneşin taaffüne kabil olanları kokuşturup olgunluğa meyyalları ise daha da güzelleştirdiği…
İmtihan denizinde adeta akıntıya karşı kürek çeker misali. Biteviye bir gecenin gündüzünü… Fırtınalı denizin dinmesine, dalgaların sükûnetine… Derunumuzdaki pek çok yara berenin-rahnenin aksine, dışımızdaki in’amı mukallidi. Dessas savtların gayr-ı mahdut duygularımızı çerçevelediği. Çare-i necat ve derman aramayı derketmek. Sığınmayı, ilticayı, nedameti hatırlamak. Ardı sıra beliren muaccel huzuru tatmak… Katmerli bir kasavetten merâmını arz etmiş edasıyla solumak bakiyesini. Nezih ve fasîh kelimelerin zihnimize düştüğü. Mütehaccir bir yığıntıdan güzergâhımızda intihab edilmiş yeşilliklerin her tonuyla tebessümü tatmak!
"Gecede zulümat nasıl nuru gösterir. Öyle de insan, zaaf ve acziyle, fakr ve hâcâtıyla, naks ve kusuruyla bir Kadîr-i Zülcelâlin kudretini, kuvvetini, gınâsını, rahmetini bildiriyor ve hâkezâ, pek çok evsâf-ı İlâhiyeye bu suretle âyinedarlık ediyor. Hattâ hadsiz aczinde ve nihayetsiz zaafında, hadsiz a’dâsına karşı bir nokta-i istinad aramakla, vicdan daima Vâcibü’l-Vücuda bakar. Hem nihayetsiz fakrında, nihayetsiz hâcâtı içinde, nihayetsiz maksatlara karşı bir nokta-i istimdad aramaya mecbur olduğundan, vicdan daima o noktadan bir Ganiyy-i Rahîmin dergâhına dayanır. Dua ile el açar. Demek her vicdanda şu nokta-i istinad ve nokta-i istimdad cihetinde iki küçük pencere, Kadîr-i Rahîmin bârgâh-ı rahmetine açılır, her vakit onunla bakabilir." (Sözler, s. 769)
(Bizim Aile dergisi, Ekim 2025)