Dipsiz ve nihayetsiz zannedilen gölgeler. Hakikatle mezcetmiş mevhum, meşkûk…
Zihin aynalarında yansıyanlar kalbimizi ürpertmeye meyyal. Soğuk bir günde tedariksiz, ayaza tutulmuş gibi titreyen yüreğimiz. İliştirildiği duvardan menteşeleri ayrılarak hafifçe eğilmiş, yıpranmış tahta kapı aralığından içeriye doluşan kar tanelerini andırır. Düştükleri yerde yığılırken ya uzunca bir çubuğu ya da müşkülce bir çokgeni çizmiştir bembeyaz noktalar.
Dışarısı kara teslimken henüz karla kaplanmamış toprağa zorbalığı gibidir hariçten. Kışın ortasında bir üzüm tanesine, yeşil eriğe, bir buket kır çiçeğine duyulan özlemden dahasıdır beliren şekiller…
Müphem işlerin hitama ereceği hengâmda neyin-nasıl sonuçlanacağına dair kuruntularımız, kurgularımız. Muammalar mecmuasına döner yüreğimiz… Gök gürültüleri ansızın yanıp ta sönen ışıkların aydınlığında yankılanırken… İradenin tüm sorumluluğu insana yüklenirken bir yandan da yağmurda şemsiyesini açmak kadar bir keyfiyette kalmasına… Şimdilik sığındığı o basit şemsiyenin çapından çıkıp damlalara avuçlarını uzatarak.
Müptela olduklarını yağmurlara bırakır gibi.
İllâ ki bir bocalama. Bir zerre yüke aciz gözlerimiz taşıyamaz küçücük damlayı. İnsan olmak acizlik demek nihayetinde. Zayıflığın güçsüzlüğün ete kemiğe bürünmüş hali. Çözülmeyi bekleyen. Kendini bilse her şeyi bilecek olmak ıraklığında…
Dahası merakı mucip işlerin peşinde koşmanın perişanlığında. Hiçbir yere sığamaz ve huzursuz hissediyorken. Tenha garip uzaklardan bir bardak sımsıcak çayla çıkmak mümkün olur bazen. Esrarlı müjdeler sarıverir benliğimizi. Bir yudumla bin kelime işitmişçesine… Bir ayetin ya da bir hadisin ışığında görülür hale gelir gözün kesmediği yollar.
Ruh, kalp ve nefsin aradıklarını nerede bulacakları kesindir. Şu geçici kararsız âlemin fenasından bâkî ve daimi bir yere. Elemlerin yaralayamadığı, hür ve serbest mutlulukların güneşin ışıkları kabilinden kalbe doğduğu. Tenvir eder yolumuzu, geri getirir yitirmeye yüz tutan umudumuzu.
Ne bir tahta kapı tutar kar tanelerini ne de bir şemsiyedir ıslanmaktan alıkoyan…
“Âyine-i kalbe uzanan bir nisbet-i Rabbaniye ile bir tezahürdür ki; herkes istidadına ve tayy-ı meratibde seyr ü sülûküne, esma ve sıfâtın tecelliyatına nisbeten cüz’î ve küllî o Şems-i Ezelî’ nin nuruna ve sohbetine ve münacatına mazhariyeti var.”1
Dipnot:
1. Otuz Birinci Söz/Birinci Esas.
(Bizim Aile dergisi, Haziran 2025 sayısından alınmıştır.)