"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Din hizmeti ve tarîk-i Nakşî’nin üç perdesi...

Orhan Ali YILMAZ
11 Ağustos 2015, Salı
Müceddid-i Elf-i Sâni, yani hicrî bin yılın bitiminden sonraki 2. bin yılın ilk müceddidi sayılan İmam-ı Rabbanî…

Üstâd Hazretlerinin, “Eğer İmam-ı Rabbanî Ahmed-i Farukî bugün Hindistan’da hayattadır diye ziyaretine bir dâvet vuku’ bulsa, bütün zahmetlere ve tehlikelere katlanarak ziyaretine gideceğim” dediği, Nakşî Tarîkati’nin üç büyük güneşinden ikincisi...

Üstâd Hazretleri İmam-ı Rabbanî’ye özel bir değer atfeder. Acaba bu değer nereden kaynaklanıyor, diye konuya baktığımızda ise şunu görmekteyiz:

1564 -1624 tarihleri arasında Babür İmparatorluğu zamanında Hindistan’da yaşamış olan İmam-ı Rabbanî, ömrünün son döneminde, devrinin güçlü padişahı bulunan Ekber Şah’ın, “Din-i İlâhî” diye isimlendirdiği ve tıpkı bizim Cumhuriyet’in ilk dönemindeki zevâtın Tekke, Mektep ve Medrese üçlüsünü mezcetme iddiasında olduğu meşhur Tevhid-i Tedrisat Kanunumuz’da olduğu gibi, o günkü mevcut bütün dinleri (Hıristiyanlık, Mûsevilik, İslâmiyet ve Hinduizm) bir potada eritip, mezcedip “karma yeni bir din oluşturma teşebbüsüne” karşı şiddetle mukavemet etmiş, ciddî bir mücadele vermiş ve bu yüzden hapse atılmış, epey bir zaman da hapiste kalmıştır.

İmam-ı Rabbanî’nin ikinci önemli bir özelliği, hem de başarısı ise, tasavvuf ilimleri ile medrese ilimlerini birleştirmesi; önce akaid, sonrasında ise fıkıh ilimlerinin öğrenilmesini ısrarla teklif ve de tavsiye etmesi, ancak bundan sonradır ki tasavvuf ilimlerine geçiş yapılmasının gerekliliğini eserlerinde hem de çalışmalarında ortaya koymasıdır. O, bu yönüyle, dönem itibariyle, özellikle de Hinduizm’in etkisiyle iyice bozulmaya ve yozlaşmaya yüz tutan, tamamen çığırından çıkan tasavvuf ve tarikat geleneğini yeniden Ehl-i Sünnet çizgisine, yani Tevhid eksenine îsal eden en büyük bir şahsiyet olarak karşımıza çıkmaktadır.

Üstâd Hazretleri ise, Mektûbat’ında, Nakşî Tarikatı’nın üç perdesinden bahseder ve konuyla ilgili İmam-ı Rabbanî’nin şu önemli hükmünü nakleder: “Hakaik-ı imaniyeden bir mes’elenin inkişafını, binler ezvak ve mevacid ve keramata tercih ederim..”

Hem demiş ki: “Bütün tariklerin nokta-i müntehası, hakaik-ı imaniyenin vuzuh ve inkişafıdır.”

Hem demiş ki: “Velayet üç kısımdır.. Biri velayet-i suğra ki, meşhur velayettir.. Biri velayet-i vusta, biri velayet-i kübra’dır.. Velayet-i kübra ise, veraset-i nübüvvet yoluyla, tasavvuf berzahına girmeden doğrudan doğruya hakikata yol açmaktır..”

Hem demiş ki: “Tarik-ı Nakşîde iki kanat ile sülûk edilir.. Yani, hakaik-ı imaniyeye sağlam bir surette itikad etmek ve feraiz-i diniyeyi imtisal etmekle olur. Bu iki cenahta kusur varsa, o yolda gidilmez..”

Sonra da kendi değerlendirmesini, hem de “hükmünü” şu şekilde özetler: “Öyle ise, tarik-i Nakşînin üç perdesi var:

Birisi ve en birincisi ve en büyüğü: Doğrudan doğruya hakaik-ı imaniyeye hizmettir ki, İmam-ı Rabbani de ahir zamanında ona sülûk etmiştir..

İkincisi: Feraiz-i diniyeye ve Sünnet-i Seniyyeye tarikat perdesi altında hizmettir.

Üçüncüsü: Tasavvuf yoluyla emraz-ı kalbiyenin izalesine çalışmak, kalb ayağıyla sülûk etmektir. Birincisi farz, ikincisi vacib, bu üçüncüsü ise sünnet hükmündedir.

Madem hakikat böyledir. Ben tahmin ediyorum ki: Eğer Şeyh Abdülkadir Geylani (ra) ve Şah-ı Nakşibend (ra) ve İmam-ı Rabbani (ra) gibi zatlar bu zamanda olsaydılar, bütün himmetlerini hakaik-ı imaniyenin ve akaid-i İslamiyenin takviyesine sarfedeceklerdi. Çünkü, saadet-i ebediyenin medarı onlardır. Onlarda kusur edilse, şekavet-i ebediyeye sebebiyet verir.. İmansız Cennet’e gidemez, fakat tasavvufsuz Cennet’e giden pek çoktur. Ekmeksiz insan yaşayamaz fakat meyvesiz yaşayabilir. Tasavvuf meyvedir, hakaik-ı İslâmiye gıdadır.. Eskiden kırk günden tut, ta kırk seneye kadar bir seyr-i sülûk ile bazı hakaik-ı imaniyeye ancak çıkılabilirdi.. Şimdi ise, Cenab-ı Hakk’ın rahmetiyle kırk dakikada o hakaika çıkılacak bir yol bulunsa; o yola karşı lakayd kalmak elbette kâr-ı akıl değil.. İşte otuzüç adet Sözler, böyle Kur’ânî bir yolu açtığını dikkatle okuyanlar hükmediyorlar..”

Okunma Sayısı: 4394
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı