Üstad Hazretleri, bir Arapça ibarede meâlen şöyle buyurmakta, “Muhakkak, insan fıtratı itibariyle müteheyyiçtir; yani heyecanlıdır. Rahatı da ancak şu çalışmakta, s’ay etmekte ve de mücadele etmekte saklıdır. Başka bir yerde de, “Rahat zahmette, zahmet rahattadır” şeklinde konuyu hülasa ile daha bir vuzûha kavuşturur.
Hayatta, belki de en çok şikâyet ettiğimiz şey, şu hayatın zorlukları, sıkıntıları ve de zahmetleri olsa gerektir. Depremler, seller, heyelanlar, yangınlar, kasırgalar, trafik kazaları, Covid 19’lar, hastalıklar, ölümler ve de hayal kırıklıkları…
Sonrasında, hemen insanın hatırına birden, şiddetli bir sürat-i intikal şu hadis-i şerif düşüveriyor: “Musibet, hem de zahmet bakımından, insanların içinde en şiddetli imtihanlara maruz olanları, kılınanları, önce peygamberler, sonrasında ise Allah’ın şu veli kulları, yani evliyalardır…”
Hz. Peygamber, bu mânâyı teyit eden başka uzunca bir hadis-i şerifinde ise, “Hiçbir peygamber, benim çektiğim meşakkat, zorluk kadar meşakkat, zorluk çekmemiştir…” buyurmakla konuyu teşrih ile itmam etmektedir.
Üstad Hazretleri, “Meşakkat, alâmet-i makbûliyettir…” buyurmakta.
Eşref Edip Fergan’a 1952 yılında verdiği mülâkatında, “Beni, nefsini kurtarmayı düşünen hodgâm bir adam mı zannediyorlar? Ben, cemiyetin imanını kurtarmak yolunda dünyamı da feda ettim, âhiretimi de… Seksen küsur senelik bütün hayatımda, ‘dünya zevki’ namına bir şey bilmiyorum… Bütün ömrüm, harp meydanlarında, esaret zindanlarında yahut memleket hapishanelerinde, memleket mahkemelerinde geçti… Çekmediğim cefa, görmediğim eza kalmadı… Divan-ı Harplerde, bir cânî gibi muamele gördüm, bir serseri gibi memleket memleket sürgüne yollandım… Memleket zindanlarında, aylarca ihtilattan menedildim. Defalarca zehirlendim... Türlü türlü hakaretlere maruz kaldım. Zaman oldu ki, hayattan bin defa ziyade ‘ölümü’ tercih ettim. Eğer, dinim ‘intihar’dan beni menetmeseydi, belki bugün Said topraklar altında çürümüş gitmişti…” demektedir.
Hakkında sitayişkârâne “Kâinata değişmem!” dediği en mümtaz talebesi bulunan Merhum Zübeyir Gündüzalp Ağabeyimiz de, kendisine, hizmetin şu “zorluklarından” dert yanan, serzenişte ve de şikâyette bulunan birisine verdiği şu anlamlı cevap da gâyet manidardır, “Meşakkat, bizim ‘gıdamız’dır. ‘Rahatlık’ isteyen ‘kabre’ gitsin...”
Rahmetli Mehmet Kutlular Ağabeyimiz de, hizmetin zorluklarından bahis açanlara, yani bizlere, mülâtefe yollu, “Bakın, bu hizmette size ‘enayi’ denilmedikçe, ‘tam hizmet’ yapmış olmazsınız, olamazsınız…” derdi.
Kıssalar, asıl da şu “hisse” içinmiş vesselâm…