Gazetemiz bazında “siyasete bakış” açısından en az üç tip kalem ehlimiz olduğu söylenebilir her hâlde: *İştigal sahası tamamen siyaset olanlar, *Nâdiren siyasete bakanlar, *Tamamen siyasetin dışında olanlar...
Senede kadrolu-gönüllü olsun fark etmez 300 küsur yazar-çizerin kalem oynattığı “Yeni Asya yazar-şair-çizer ailesi”nde hangi kalemin “ilgi sahası”nın ne olduğu az-çok bilinir ve bittabiî burada yukarıdaki şıklara hangi imzaların girdiğini belirtmek lüzumsuz.
Okuyucuların kısm-ı a’zamı gibi şahsen biz de—Üstad Bediüzzaman’ın çizdiği çerçevede—“geniş daire”yi teşkil eden siyasî mevzuları işleyen kalem ehlini bilhassa ta’kip etmekteyiz. Galiba aktüel olması hasebiyle—artı olarak bir de “genç”(!) olduğumuzdan mıdır nedir—siyasî yorumlar bizde de heyecan uyandırmakta!
Evet, bilhassa bitmek bilmeyen “20 Temmuz” (2016) süreci” gibi “özel zamanlar”da siyasete temas eden konuları işlemek cesaret işi! Bu yüzden olsa gerek bu tür bir cesaret de—uzmanları dışında—her kalemde maalesef yok...
Böylesi zamanlarda eften püften ihbarlarla bir kalemin hayatı kay(dırıl)abilir çünkü! “İçeri tıkılmak” veya daha kötüsü bazen bir adım sonrası gibi yakındır...
Elbette yazı sahası olarak direkt “siyasî yorum”u seçmeyen bu tür yazarlar için hadisenin “yeterince ilgilen(e)meme” ciheti vardır. Belki de siyasî mevzular—merhum Süleyman Demirel’in ifadesiyle—“anlık değişime tâbi” hususlar olması hasebiyle ciddî bir ta’kip gerektirdiğinden böyle bir “hamiyet” hiç mümkün olmayabiliyor...
“KADRO”YA “GÖNÜLLÜ” DESTEĞİ!
Yazı sahamız olmamasına rağmen şahsen biz de tek tük siyasî mevzularda—o da çok umumî bir bakış açısıyla ve “kırk yılda bir”(!)—haddimiz olmayarak kalem oynatıyor, ta’bir caizse “etliye sütlüye karışıyoruz!”
Esasında hâkim menfî siyasetin—ki Üstad’ın ta’biriyle “müteharrık-ı bilvasıta” (uzaktan kumandalı) durumdadır—ülkedeki tüm demokratik zeminleri nasıl berhava ettiğini üzülerek görüyoruz; dolayısıyla şahsen bu hususta da hem “kalem mes’uliyeti” hem de “şahsî tatmin” (deşarj) açılarından fikriyatımızı beyan etme lüzumu hissediyoruz.
Siyaseti yazı sahası yapmış kimi yazarlarda ise tam tersi bir duygu hâkim. Hatırlarsınız, Türkiye basınının duâyenlerinden Taha Akyol birkaç sene evvel bir Risale-i Nur Kongresinde “elinden gelse siyaset dışında—meselâ ‘sosyal bilimler,’ ‘kültür-sanat’ vs. konular—yazacağını, fakat Türkiye’nin şartlarının buna elvermediğini” söylemek zorunda kalmıştı! (Biz şahsen o beyandan “ülkesini çok seven, dolayısıyla onun üstüne titreyen ve endişelenen bir yazar” portresi çıkarmıştık...)
Dememiz o ki yıllardır “Yeni Asya’mız”a fikrî mahsûlleriyle emek veren ve katkıda bulunan “usta” mertebesindeki “gönüllü” kalem ehlimiz dolaylı-dolaysız siyaset yazıları da yazsınlar, “kadrolu” kalem ehlimizi yalnız bırakmasınlar—ve bizleri de müstefit kılsınlar!
Ne dersiniz?..