12 Temmuz 2011, Salı
Bursalı arkadaşım ve meslektaşım, makina mühendisi Necati Sevgin, Çin’e yaptığı seyahatten sonra anlatmıştı bize.
Onun sözlerini duyunca çok şaşırmıştık. “Çin’de doğru-dürüst hırsızlık olmuyormuş. Çünkü orada hırsızlık yapanı hemen idam ediyorlarmış. Onun için de, pek kimse cesaret edemezmiş” deyince, hayret etmiştik. Bizde, çok kimsenin yanlış mânâ verdiği hırsızın elini kesme cezasına kıyameti koparanlar, Çin’deki bu idam işine ne derler acaba?
Evet, insanlığın ve cemiyet hayatının en büyük belâlarından biridir hırsızlık. Sen tut, zavallı insanların elindeki parasını, malını-mülkünü çal ve insanları zorda bırak... Öyle ki, belki de bir tarafa ödeyeceği borcu için ayırdığı paranın çalınması ve dolayısıyla borcu da ödenemediğinden haksız yere hapse girenler, hatta hırsızın bu yolda canına kıydığı, öldürdüğü insanlar da oluyor maalesef. (Hırsızın elinin kesilmesine karşı çıkanlar, hırsızın bu yolda öldürdüğü insanlara ne demeli acaba?) İşte, bu haksız ve cemiyet hayatını zîr-ü zeber eden hâle bütün dinler karşıdır. Zaten insanlığın selâmeti için, hani Bediüzzaman Hazretlerinin insanları nebîsiz bırakmayacağını söylediği Cenab-ı Hakk’ın, yine O’nun tarafından gönderilen peygamberleri ve onların şeriatları (dinleri), insanlara doğru yolu göstermiştir. Hırsızlık hususunda İslâmiyet had cezasını ikame etmiştir. Bu yüzden, yani haksızlık olmasın, kimse kimseye zulüm ve haksızlık yapmasın, yapamasın diye koymuştur İslâmiyet bu had cezasını ki bu, bir âyet-i kerime ile sabittir.
Yani, burada dikkat çeken en büyük şey, hırsızın, yapacağı suça karşı cezasının ne olduğunu bilmesidir. Dolayısıyla, bu bir caydırıcı cezadır. Suç işlenmeden, daha işin başında önünü keserek, hırsızlığı zorlaştırmıştır. Hani, Nasreddin Hocanın, su getirmek için çeşmeye yollayacağı çocuğa, su getirmeden önce testiyi kırmaması için attığı tokadın sebebini soran çocuğa, “Testiyi kırdıktan sonra ne ehemmiyeti var?” demesi gibi. Bu şekildeki bir ceza yüzünden kimse kolaylıkla hırsızlık yapamıyordu. Öyle ki, İslâmın ilk çağlarında hırsızlık yüzünden eli kesilen insan sayısı, iki elin parmağı kadar bir sayıya ulaşmamıştır bile. Yani bu suça verilecek cezanın korkusu yüzünden, kimse hırsızlığa teşebbüs edemiyordu.
Bununla alâkalı Almanya’dan birisinin anlattığı enteresan bir hadiseyi de nakledeyim sizlere: Almanya’da bir fabrikanın öğle paydosunda; Alman Hans ve Helmut ile, bizim Mehmed sohbet etmektedirler. Bir ara sohbetin mevzuu hırsızlık meselesine gelir. Helmut “Ya Mehmed, sizin dininiz çok acımasız, hırsızın elini kesiyorsunuz, nasıl zalimlik bu böyle?” diyor. Mehmed de ”Bizim cezamız caydırıcı, onun korkusundan kimse pek hırsızlık yapamıyor” falan diye izah ediyor. Tabii Helmut ikna olmuyor bir türlü. Mehmed ona, eskiden hem Asr-ı Saadet’ten, hem de Osmanlı zamanından misaller veriyor. O zaman, insanların yarısının bir elinin kesik olduğunu zannederek Avrupa’dan incelemeye gelenlerin olduğunu, ama geldiklerinde şaşırdıklarını, çünkü eli kesik insan neredeyse göremediklerini; Allah’ın kanununun insanların kanunu gibi olmadığını, en çok mağdur tarafı müdafaa ettiğini, cezanın suç tahakkuk etmeden belirtildiğinden, caydırıcılıktan dolayı hırsızlığın olmadığını, ama insanların yaptığı kanunlara rağmen hırsızlığın gittikçe arttığını söylüyor. O arada Hans da anlatılanlardan ikna olarak Mehmed’e hak veriyor, ama Helmut yine ikna olmayarak, “Yok siz çok zalimsiniz” diyor.
Birkaç gün sonra yine bir öğle paydosunda Hans, Mehmed’i görüyor ve “Seninkini (Helmut) bir görmeliydin Mehmed, burnundan soluyordu” deyince Mehmed soruyor “Niye?” diye. “Geçen ikimiz aynı vardiyadaydık. Sabah geldi, ama dehşet saçıyor, ’Bir yakalayayım geberteceğim onu, bıçaklayacağım’ diye bağırıyordu. Ne olduğunu sordum. Meğer, biri biskletini çalmış. Onu yakalarsa öldüreceğini söylüyormuş. Ben de, ‘Ne oldu Helmut? Hani Mehmed’e çok zalimsiniz’ diyordun. Hırsızın elinin kesilmesine razı olmuyordun, şimdi senin bisikletin çalınınca adamı öldürmekten bahsediyorsun dedim” diyor.
Evet, özellikle günümüzde hırsızlığın bilmem kaç çeşidiyle insanların mağdur olmasına sebeb olunurken, insanların yaptığı kanunlar bunlara bir çare bulamıyor. İşte, bizde bile görüyoruz, bir tarafın menfaatine göre yapılan beşerî kanunların iki de bir değiştirilmesini. Gerçi, Çin gibi devletler kendilerince bir çare bulmuş, ama bu İslâmiyetin tasvib etmeyeceği haksız bir ceza. En iyisi, testiyi kırmadan önce hatırlatılan tokat gibi, suç işlenmeden önce, o fiili işlerse katlanacağı ceza hatırlatılarak, o işten vazgeçirilmesi. Hem, insanları yaratan Allah’ın koyduğu kanunların, mağdur tarafın hakkını, hukukunu muhafaza ettiği gerçeği de unutulmamalı.
Okunma Sayısı: 6318
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.