Ahirzaman fitnesinin ve sefahatinin içerisinde yaşayan mü’minler, Müslümanlar, ehl-i iman tahkiki iman sahibi olmak, bunun için imanî eserleri okumak mecburiyetindedir.
Tahkiki imanın mertebelerinde gezebilmek ve bu dehşetli asrın hücumlarına mukabele edebilmek, karşı koyabilmek, dayanabilmek için bu zamanda en tesirli ve şifalı Risale-i Nurlar’ı okumak ve elde etmek elzemdir/lüzumludur, lâzımdır.
İnsan bu zamanda aç kalmaktan, hasta olmaktan, dünyevî zararlara uğramaktan korktuğu kadar; bu zamanın Kur’ânî, imanî elmaslar ve reçeteler hazinesi Risale-i Nurlar’a kavuşmamaktan, tanıyamamaktan ve bu muhteşem imani tefsiri okuyamamaktan korkmalı ve üzülmelidir.
Ahirzamanın en büyük bir özelliği de bir insan dahi azamda olsa onu yutması, alt edip, mağlup etmesidir… Ahirzamana kavuşan ve bu zamanın dehşeti içerisinde yaşayan insanın en büyük üzüleceği hal tek kalmasıdır. Bu dalalet ve sefahat asrı mü’minlere bir cemaat ve şahs-ı manevî olarak hücum etmektedir. Kuvvetsiz ve halaskârsız ehl-i imanın da bir cemaat şeklindeki şahs-ı maneviye dahil olması ve buradan aldığı manevî güç ve kuvvetle, feyiz ve bereketle, Allah’ın inayet ve ihsanlarıyla, küfre, ehl-i dalalete ve ehl-i sefahate karşı dayanabilmesi, mukabele etmesi ancak mümkün olabilir.
Zaman, yağmur tanelerinin toprağa düşdükten sonra kaybolması gibi, cemaatten, şahs-ı manevî ruhundan ayrılmak zamanı değildir. Belki rahmani yağmur bulutları gibi afaki âlemi ve beşeri her türlü âlemi kaplamak, içinde olmak, görünmek zamanıdır.
Bu helâket ve felâket asrının ehl-i imanı tek tek damla ile değil, rahmani bulut yağmurları ile neşv-ü nemâ bulabilir, hayat bulabilir ve dirilerek ayakta kalabilir. Yoksa tek tek bu karanlıklar içerisinde yok olacak, tek tek damlalar halinde ne kendisine, ne de toprağa fayda verecektir.
Birilerin en kuvvetli halini ifade edecek beraberlikte karar kılmak ve şahs-ı manevî çadırının altında yer almaktan başka, ehl-i imanın başka bir seçeneği yoktur.