Meselâ nasıl ki başıbozuk, gayet cesur, kuvvetli bir adam, kendi cephanesini ve zahîresini beraberinde ve belinde taşımaya mecbur olduğundan, ancak on adam düşmanına karşı muvakkat dayanabilir.
Çünkü şahsî kuvveti o kadar eser gösterebilir. Fakat askerlik tezkeresiyle bir kumandan-ı a’zama intisab ve istinad eden bir adam, kendi menabi-i kuvvetini ve erzak deposunu kendisi çekmediği ve taşımaya mecbur olmadığı için o intisab ve istinad, onun için tükenmez bir kuvvet, bir hazine hükmüne geçtiğinden, mağlûp düşen düşman ordusunun bir müşirini, belki binler adamla beraber, o intisab kuvvetiyle esir edebilir.
Demek vahdette, ferdiyette, bir karınca bir Firavun’u, bir sinek bir Nemrut’u, bir mikrop bir cebbarı o intisab kuvvetiyle mağlûp edebildiği gibi, nohut tanesi küçüklüğünde bir çekirdek dahi, dağ gibi heybetli bir çam ağacını omzunda taşıyabilir.
Evet, nasıl ki bir kumandan-ı a’zam, bir neferin imdadına bir orduyu gönderebilir haysiyetiyle ve o neferin arkasında bir orduyu tahşid edebildiği cihetiyle, o nefer, bir ordu kendisinin arkasında manen bulunuyor gibi bir kuvvet-i maneviye ile, pek büyük işlere, kumandanı namına mazhar olur.
Öyle de Sultan-ı Ezelî, Ferd ve Ehad olduğundan –hiçbir cihetle ihtiyaç yok, eğer faraza ihtiyaç olsa– her şeyin imdadına bütün eşyayı gönderir ve her bir şeyin arkasına kâinat ordusunu tahşid eder ve her bir şey kâinat kadar bir kuvvete dayanır ve her bir şeye karşı bütün eşya –faraza eğer ihtiyaç olsa– o Kumandan-ı Ferd’in kuvveti hükmüne geçebilir. Eğer ferdiyet olmazsa her bir şey bütün bu kuvveti kaybeder, hiç hükmüne sukut eder, neticeleri dahi hiçe iner.
İşte gözümüzle her vakit müşahede ettiğimiz bu çok harika eserlerin gayet küçük, ehemmiyetsiz şeylerden tezahürü, bilbedahe ferdiyet ve ehadiyeti gösteriyor. Yoksa her şeyin neticesi, meyvesi, eseri, o şeyin maddesi ve kuvveti gibi küçülerek hiçe inecekti. Ve gözümüz önündeki gayet kıymettar şeylerin gayet derecede ucuzluğu ve nihayet derecede mebzuliyeti, hiç kalmayacaktı. Şimdi kırk parayla alacağımız bir kavunu, bir narı, kırk bin lirayla da yiyemezdik.
Evet, dünyadaki bütün sühulet, bütün ucuzluk, bütün mebzuliyet vahdetten gelir ve ferdiyete şehadet eder.
Lem’alar,
30. Lem’a, 4. Nükte, s. 618
LUGATÇE:
Ehad: bir olan ve her bir varlıkta birliği tecellî eden, Allah.
Ferd: tek, bir; eşi, benzeri olmayan.
ferdiyet: teklik, birlik, vahdâniyet.
intisab: bağ, bağlanma.
mebzuliyet: bolluk, çokluk, ucuzluk.
menabi-i kuvvet: kuvvet kaynakları.
sühulet: kolaylık.
tahşid: bir noktaya veya bir merkeze toplama.
vahdet: birlik; her şeyin tek bir yaratıcısının olması.
zahîre: erzak.