Âfâkî malûmat, yani hariçten, uzaklardan alınan malûmat evham ve vesveselerden hâlî olamıyor. Amma bizzat vicdânî bir şuura mahal olan enfüsî ve dâhilî malûmat ise evham ve ihtimallerden temizdir. Binaenaleyh, merkezden muhite, dâhilden hârice bakmak lâzımdır.
İ’lem Eyyühe’l-Aziz!
Küre-i arzı bir köy şekline sokan şu medeniyet-i sefihe ile gaflet perdesi pek kalınlaşmıştır; ta’dili büyük bir himmete muhtaçtır. Ve keza, beşeriyet ruhundan dünyaya nâzır pek çok menfezler açmıştır. Bunların kapatılması, ancak Allah’ın lütfuna mazhar olanlara müyesser olur.
İ’lem Eyyühe’l-Aziz!
Bir zerre, kocaman şemsi, tecelli ile, yani in’ikâs itibarıyla istiab eder, içine alır; fakat küçücük iki zerreyi bizzat, yani hacimleri itibarıyla içine alamaz. Binaenaleyh, yağmurun, şemsin timsaline ma’kes olan katreleri gibi, kâinatın zerrat ve mürekkebatı, ilim ve iradeye müstenid kudret-i nuraniye-i ezeliyenin, tecelli ve in’ikâs itibarıyla, lem’alarına mazhar olabilirler; fakat gözün içindeki bir hüceyre zerresi, a’sab, evride, şerayinde tesirleri görünen bir kudret, şuur ve iradeye menba olamaz. Bu acib sanat, muntazam nakış, ince hikmetin iktizasına göre, kâinatın her bir zerresi, her bir mürekkebatı, ulûhiyete mahsus muhit ve mutlak sıfatlara menba ve masdar olması lâzım gelir; veya o sıfatlar ile muttasıf Şems-i Ezelî’nin tecelliyat lem’alarına ma’kes olmaları lâzımdır.
Birinci şıkta kâinatın zerratı adedince muhâlât vardır. Binaenaleyh, her bir zerre, o büyük yükün tahammülünden âciz olduğunu ikrar ile, “Mûcid, Hâlık, Rab, Mâlik, Kayyum, ancak Allah’tır” diye şehadetini ilân eder. Ve keza, her bir zerre, her bir mürekkebat, muhtelif lisan ve delâletleriyle, şu beyti terennüm ediyorlar:
“Bizim ifadelerimiz pek çeşitlidir. Senin güzelliğin birdir.
• Hepsi de o güzelliğe işaret etmektedir.” [Arabî ibarenin meali]
Evet, her bir harf kendi vücuduna bir vecihle delâlet eder; amma kâtibinin, sâniinin vücuduna çok vecihlerle delâlet eder. Evet, “Kâinat kitabının satırlarını düşünerek mütalâa et.
• Zira onların hepsi sana Cenab-ı Hakk’ın yüce katından birer kitapçıktır.” [Arabî ibarenin meali]
Mesnevî-i Nuriye, Habbe, s. 137
Lûgatçe:
a’sâb: Sinirler.
enfüsî: İçe ait; nesnelerin gerçeğine değil, ferdin düşünce ve duygularına dayanan.
evham: Vehimler, kuruntular.
evride: Toplardamarlar.
in’ikâs: Aksetme, yansıma.
istiab: İçine alma, içine sığdırma, kapsama.
küre-i arz: Dünya, yeryüzü.
ma’kes: Bir şeyin yansıdığı, aksettiği yer, akis yeri.
medeniyet-i sefihe: Sefih medeniyet, zevk ve eğlenceye sevk eden medeniyet.
sâni’: Sanatla yapan, sanatkâr.
şems: Güneş.
şerayin: Atar damarlar.
ta’dil: Doğrultma, düzeltme.
ulûhiyet: İlâhlık, Allah’ın hâkimiyeti ile kâinattaki her şeyi kendisine ibadet ve itaat ettirmesi.